felsefe taşı

Türkiye’nin Bilimle Dansı

Türkiye’nin Bilimle Dansı
Mayıs 15
14:26 2020

Bilimsel araştırma özellikle İngiltere’de Ampirizmin gelişmesiyle ortaya çıkmış ve yapılan bu çalışmanın adına bilim denmiştir. Bilimselbir araştırma; gözlem, deney, deneme-yanılma yöntemiyle ve her zaman bir deneyin birbirini tekrarlayan belli sayının üstünde aynı değerleri vermesiyle kanıtına ulaşan ve uzmanı olduğu bilimsel araştırma alanında uzmanlaşmış, adına “Bilim İnsanı” (Scientist) denilen uzmanlarca yapılabilir. Bu kişiler bir bilimsel olgunun nasılı, niçini, sonucu, gereği üzerinde çalışırlar ve bulgularını yine bilimde uzmanlaşmış kişilerin yönettiği bilimsel araştırma dergilerinde yayınlayarak bilim dünyasına sunarlar. Bu sunum artık o konudaki yeni bilimsel doğrudur. Peki ne zamana kadar, başka bir araştırma onu yanlışlayana, çürütene kadar. (örnek bkz. Newton- Einstein arasında önce kanıtlanan ve sonra çürütülen Kütle Çekim Teorisi)

Konumuz gündemimiz nedeniyle sağlık. Bu alan üzerinden konuşmakta belki yarar var. Ama ilk örneği başka bir alandan verelim. Diyelim ki siz bir bestecisiniz. Adınız Mozart ve bir piyano konçertosu bestelediniz. Diyelim ki ben de piyanistim. Ve bu piyano konçertosunu sahnede seyirciye çalıyorum. Kim sanatçı burada kim değil söyleyiniz. Birisi besteci yani sanatçı yani yaratıcı- Mozart-, diğeri ise müzisyen icracı. Siz icracıya sanatçı diyemezsiniz, sahneye çıkıp şarkı söyleyen kişi icracı, söylediği şarkının gerçek! bestecisi ise sanatçıdır. Araştırmayı yapıp bilimsel bulguları ortaya koyan, deneylerle bunu kanıtlayan, konumuz gündemimiz gereği Covid 19’sa bunun bulaşma şeklini yani ana nedeni, korunma yöntemini, bulaşının virüs mü bakteri mi olduğunu, bu organizmanın kimyasal ve genetik özelliklerini dolayısıyla ilacı ya da aşıyı bulan, ortaya koyan kişi bilim insanıdır. Bu tedaviyi alıp uygulayan kişi uygulamacıdır, pratiğe dökendir. Bilimin nasıl, hangi koşullar altında, kimler tarafından yapıldığını anlamak, sabah akşam hastalıkla yatıp kalkmaktan gına gelinen bu günlerde belki de ilerisi için gerçek kurtarıcımız olacaktır.

Sevgili okuyucu bu uzun girişten sonra, gündemdeki Covid 19’la yaşamak bıktırıcı olsa da, bu konu üzerinde meslek sahiplerinin yazması, konuşması ve bilim alanında olmayan kişileri aydınlatması gerekiyor. Bu nedenle ikinci bir yazıyı kaleme almak zorunda hissettim kendimi. Bir konferansım var zaman zaman verdiğim bazı kurumlarda. Bir seferince Rotary Felsefe Grubunun etkinliği olarak da vermiştim. Konferansın başlangıcında diyorum ki, “İnanç öyle bir kavram ki, insanın doğrudan kendi içinde yaşadığı, kendisiyle inandığı yüce güç arasındaki bir olgu olduğu için insanların her zaman en hassas noktası olmuş ve inancın eleştirilmesi yüzünden ve hatta bazen de bir toplum içinde çoğunlukla aynı inanca sahip olmayan birçok insan katledilmiş ve katledilmekte. Ve insanlar arasında en derin ayrılığa neden olan kavramlardan biri dindir. Buna karşın bilimin tartışılması serbesttir. Bilimi övebilirsiniz yerebilirsiniz, bilime küfredebilirsiniz, bu yüzden soruşturmaya uğramayacak, yargılanmayacaksınız ya da hiçbir bilim insanı bilime küfrettiğiniz için sizi öldürmeyecektir. Biri yüzünden insanlık en karanlık çağlarından birini yaşamış, biri yüzündense insanoğlu aydınlığın doruğuna varmış, peki neden biri yüzünden öldürülüyorsunuz, kınanıyorsunuz da diğeri yüzünden size hiçbir şey olmuyor?”

Konumuz din değil ve asla o konuya girmeyeceğim. Baştaki örneği bir noktayı vurgulamak için verdim. Din kişiyle inandığı yüce güç arasında kalması gereken bir olgudur ve toplumsallaştırılamaz ve kişilerin inancına ancak saygı duyulabilir. Ancak her iki yöne çalışır bu saygı. İnançsızlığına da saygı duyulması gerekir. Bireylerin dini olur toplumun olmaz. Eğer olursa toplumsal baskı bütün bireylerin sırtına binmeye ve gerek eğitim gerek sosyal yaşam bilimsel kavramlardan uzaklaşmaya başlar. Bir ülkede eğitimi bilimsel temellerden uzaklaştırmak bir ülkenin ayağına değil doğrudan beynine sıkılan kurşundur. Bu toplum ki, her alanda köle olmaya o zaman başlar galiba (bkz. Osmanlı Devleti).

Sorunumuz tam bu noktada yatmıyor mu? Eleştiri özgür aklın ifadesidir ve sorgulama bizi sadece doğruya götürür. Laiklik elden gittikçe bilimin ve sanatın gerilediği, bu kurumlara küfredildiği, aşağılandığı ortaya çıkıyor. Ama Covid-19 salgınının ortaya çıkardığı acı gerçek; bilimsel kurumlar ve bilim adamları olmadan hastalığın yenilemeyeceği gerçeği oldu. Ancak burada da yeni bir yanlışlığa gidildi ki, bu da bilimin saygınlığını yitirdiği, kurumların temelsiz kaldığı ülkelerde normal sayılmalı, o da şu; kurumlara değil kişilere bağımlılık. Bilim adamlarının lafını dinlemek başka bir şeydir, bilim kurumunun (kurulunun değil) lafını dinlemek başka şey. Birinde yine bireyler ve onların fikirleri söz konusuyken, diğerinde kurumun aklı, kurumun tarihsel bilgisi, bilimsel tarihi, ince ince, ufak ufak uzun yıllar içinde üst üste birikmiş deneyimlerin değeri söz konusudur.

Bilimin ana yapısı temel bilimlerdir. Bu temel bilimlerden birine ait bir bilim insanı olduğum için söylemiyorum bunu, bir gerçek olduğu için söylüyorum. Bütün diğer bilimsel yapılar temel bilimlerin üzerine inşa edilmişlerdir.Temel bilimleri güçlü toplumlar teknolojide ve bilimde ilerleyebilirler ancak. Bunları yok edenler geriye düşer, çünkü mesele dediğim gibi bireyler değil, kurumlardır. Kurumları oluşturan bireyler eşit yeterlilik düzeyinde eğitim almak zorundadırlar ki, o kurumları sağlıklı bir şekilde yürütebilsinler. Ama Türkiye’de her konuda olduğu gibi bu konuda da kişilerin ağzına bakılıyor, bir kişinin bir aşıyı bulması (sanki mümkünmüş gibi) bir kişinin bir ülkeyi kurtarması bekleniyor. Ama bunlar kişilerle yapılamaz, tek tek kişiler bilimsel ilerleme sağlayamazlar. Örneğin Atatürk bu ülke için savaşırken bir ekibin lideriydi,çok büyük bir beyindievet ama, tek başına ne yapabilirdi ki, yanındaki ekip ve sonra onların ardından gelen halk olmasa? (hani Atatürk ve silah arkadaşları denir ya, bu ekip için söylenmemiş midir o söz?) Atatürk bu nedenle kurmadı mı Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsünü? O Hıfzısıhha’daki bilim insanları bulmadılar mı birçok aşıyı ve dünyaya ihraç etmediler mi? Hıfzısıhha’nın kapatılması bir büyük cinayet değil midir?

Biyoloji, Fizik, Matematik, Kimya temel bilim dallarıdır ve evrenin başlangıcından bugüne canlı cansız bütün yaşamı, onun dokusunu, özelliklerini belirleyen, keşfeden, icat eden bu dört bilimin mensuplarıdır. Diğer bütün uygulama alanları bu dört ana bilimden türemiştir, türemek zorundadır. Bu dört ana bilimi ne kadar doğrarsanız ülkeniz bilim alanında o kadar başarısızlığa sürüklenecektir. Eğitim hayatı boyunca bu dört ana bilim yanlarında tarih ve edebiyatla birlikte bir ülkenin eğitiminin temel direklerini oluştururlar. Bunların yanına felsefe ve mantık ile, aykırı gelecek belki ama sanat tarihi dersini koyduğunuzda çocuklarınızı çok sağlam temellerle yetiştirirsiniz. Bunların hangisini kaldırır ya da zayıflatırsanız kendi ayağınıza kurşun sıkmışsınız demektir. Bu temeli ilk ve orta öğretimde alan bireyler sorgulayıcı ve analiz eden kafa yapısına sahip olurlar ve seçtikleri mesleklerde ilerlediklerinde ülkelerine ve genelde dünya bilimine yararlı kişileri oluştururlar. Ha bunları istemiyor musunuz, sorgulamayı, analiz yeteneklerini, aydınlanmacı bir ruhu, o zaman bireyleri dini eğitimle büyütürsünüz ve elde ettiğiniz tek şey, dünyanın gittikçe gerisine düşen, hiçbir anlamda üretmeyen ve dışa bağımlı bir ülke olur. Hâlbuki ne demiştik, bilim insanlık içindir ama din kişinin kendisiyle inandığı yüce güç arasındaki bir meseledir! Din devleti yönetmeye kalkarsa sonucun engizisyon olması ve o ulusun her geçen gün gittikçe her anlamda geriye düşmesi kaçınılmazdır.

Bakın ülkemizde aşı yapmanın baş gereği olan, aslında bu ülkedeki bilimsel araştırmanın temel taşı olan Hıfzısıhha Enstitüsü artık yok. Çünkü tekrar söylüyorum bu olay bir kişinin “ben aşıyı bulacağım laboratuvara giriyorum 5-6 adamımla birlikte gelecek ay görüşürüz” demesiyle olacak iş değil. Bu ancak tek tek bireylerden sonuçlar bekleyen sorgulamasını yitirmiş toplumlarda mümkün olabilir. Almanya’nın Robert Koch Enstitüsü var mesela hiç kişi ismi duydunuz mu ya da Fransa’nın Pasteur Enstitüsü’nden birinin adını duydunuz mu? Max Planck Enstitüsü dünyanın çok önemli araştırma merkezlerinden biridir. Orada çalışan kimin ismini duydunuz , kim ben aşı bulacağım dedi. Ama kurum aşı çalışmaları yapıyoruz, şu aşamadayız, bu kadar başarılıyız, bu kadar başarısız diye demeç veriyor değil mi? Bilim başarısızlıkta başaramadım diyebilecek dürüstlüğe sahip olmadıkça zaten bilim olamaz. Bilim, ekiplerin sistematik olarak yaptığı çalışmaların ürünüdür dünyamızda, kişilerin değil. Kişilerin bilimi 16. Yüzyılda kaldı. Bilgi artık o kadar büyüdü ki, bir kişinin bütün bilgiyi sindirmesi herhangi bir bilim alanında artık imkansız.

Bakın dünya fizik alanında Zarlar Teorisini tartışıyor bugünlerde ve gerçekten evrenin 4 boyutlu mu 11 boyutlu mu olduğunu. Paralel Evrenlerin (metafizik unsurlar taşımadan) gerçekliği belki de yakında ispatlanacak. Ve uzun yıllardır gündemde olan her şeyin teorisi, yani büyüklerin fiziği ile kuantum fiziği belki de yakında aynı teori içinde birleşecek. Çünkü fizik kuralları evrenin en küçük parçasından en büyük parçasına kadar aynı şekilde işlemek zorundadır. Birinde işlemeyen bir kural eksik teori demektir. (Bilgi sahibi olmak isteyenler için özellikle Hawking’in Her şeyin Teorisi kitabını tavsiye ederim).

Biyoloji alanı tıpkı diğer temel bilimler gibi ama, belki de insan hayatını çok daha fazla etkileyecek ölçüde geniştir. Bu alanı yok etmek ya da önemsizleştirmek o bilimi dünya üzerinde ortadan kaldırmaz ama ülkenizin gerilemesine yol açar ki ülkemizde olan tam anlamıyla budur. biyologlar bu ülkede yok edilmiştir, Tıpta Uzmanlık sınavından çıkarılmışlardır, biyologların çalışma alanları daraltılmış, bu çok ama çok zor bütün bilimlerin atası olan bilim dalı ülkemizde ne yazık ki çöpe atılmıştır. Peki sonuç ne? Türkiye’de yok olan bilim. Ama sizin yok saydığınız bir kavram yok olmaz. Evrim teorisini okullarda okutmuyorsunuz, müzelerinizden kaldırdınız, ne elde ettiniz? Evrim yok mu oldu? Şu anda Evrim yürümüyor mu siz kaldırdınız diye? Evrim bütünsel bir kavramdır ve evrenin başlangıcından bugüne kadar geleceğe uzanacak şekilde tüm maddi evrenin evrimini kapsamına alır sadece dünya üzerindeki canlıların ya da insanın değil. Çünkü içinde yaşadığımız evren ortak fizik kurallarına ve ortak biyolojik ve kimyasal kurallara göre vardır. Şu anda dünya üzerindeki en yüksek biyolojik yapıyı insan kabul edersek, genetik bilimi insandangeriye giderek tüm gen mutasyonlarını incelemiş ve sadece dünyada değil evrende de organik ve inorganik yapının tek bir kökenden geldiğini ortaya koymuştur. Artık çağımızda genetik kanıtlarla desteklenen bir Evrim teorisini inkar etmek kime ne kazandırır boşa zaman kaybetmekten başka? Yapılacak şey evrenin bizden sakladığı bütün gizleri çözmeye çalışmak değil midir, onlara direnmek yerine?

Gelelim günümüzün de büyük sorunsalı ve biyolojinin ana konusu olan Corona salgınına ya da virüs bilimine. Geçen yazımda buna ayrıntısıyla değindim o yüzden virüs anlatacak değilim. Bu yazı üst yapıyı ilgilendirdiği için ona bir bakalım dedim. Virüs ya da bakteri salgını ya da hastalıkları, Klinik mikrobiyoloji ve virolojinin ana konularıdır. Bunlar bu konuda ne yaparlar? Örneğin Kolera salgınını ele alalım hani şu Hıfzısıhha Enstitüsü’nün aşısını bulup dünyaya sattığı. Mikrobiyoloji Coli basilinin özelliklerini saptar, klinik bulgularını ve bunlara neyin neden olduğunu bulur. Çünkü Coli basili bağırsakta yaşayan bir parazittir, bir canlıdır! Ve bize özellikle E vitamini sağlar, karşılığında kendine bir yaşam alanı bulur. Bağırsakta kaldığı sürece bizi hasta etmez. Buna da simbiyoz yaşam denir. Peki bağırsaktan nasıl çıkar? Elbette dışkılamayla ve lağıma geçer değil mi? Peki bizim sularımıza lağım suyu karışırsa ne olur? Biz o sudan içersek kolera oluruz. Peki başka nasıl kolera oluruz, örneğin kokoreç yiyerek. Çünkü kokoreç bağırsaktan yapılır ve orada koli basili vardır ve emin olun hiçbir şey koli basilini öldüremez ve oradan söküp atamaz. Dolayısı ile bir kısmımızzehirleniriz, bir kısmımız kolera oluruz ve ölebiliriz de. Bu konu kimin konusu, Halk Sağlığının. Demek ki bir uzmanlık alanı daha çıktı karşımıza. Peki bir hastalık kitlelere şu ya da bu nedenle yayılırsa bu işe kim bakar? Epidemiyologlar. İşte bir başka uzmanlık alanı. Peki bu hastalığın kimyasal yapısını ve ilaç olacak etken maddeleri kim bulur? Biyokimyacılar. İlacı kim yapar? Farmakologlar. Virüsün genetik yapısını kim ortaya koyar? Genetik Uzmanları. Bunların hepsi Biyoloji ve Kimya’nınüst uzmanlık alanları değil mi? Evet. Yani Biyoloji ya da Tıp fakültesi bitirmiş üst ihtisasını bu alanlarda yapmış kişilerin alanları. Peki biyolojinin bu alandaki uzmanlığını kaldırırsanız ne olur? Bu hastalıklarla artık başa çıkamazsınız. Hele elinizde ülkenizde aşı yapacak üst sınıf laboratuarlarınız yoksa (ki Türkiye’de olmadığı söyleniyor. Neden? Çünkü Hıfzısıhha Enstitüsü kapatıldı. Çünkü üniversiteler araştırma yapamaz hale geldi. Geldik mi başa?) Bilim kurumları (Tübitak) siyasi tercihlere kurban verilmedi mi?

Peki bir ülkede salgının istatistiklerini kim tutacak? Kaç kişi hastalanmış, hangi bölgede nasıl hastalanma olmuş? Kimlere bulaşmış kimlere bulaşmamış? Halk Sağlığı uzmanları ve matematikçiler ve istatistikçiler bu sonuçlara varacaklar. Geldik mi gene temel bilime. Çünkü istatistiği çıkarılmamış bir bilimsel çalışma olamaz.

Peki ön cephede kim savaşır?Covid 19 bağlamında göğüs hastalıkları uzmanları, Acil Servis uzmanları, hemşireler. Yani hekimler ve hemşireler. Şimdi, siz hastalığın teşhisini tedavisini, bulaşmasını, ilaç yapmayı, hastalığı test etmeyi, hastalığı ya da bulaşmayı incelemeyi, bulaşmayı yapan organizmanın özelliklerini öğrenmeyi tek bir meslek alanına yıkmaya ya da sadece onlara sormaya kalkarsanız ne olur? Bu insanlara aşırı yüklenmiş olmaz mıyız, onlardan bilmedikleri bir işe soyunmalarını istemiş olmaz mıyız?

Bu salgın süresince ortalıkta onkologları bile gördük. Bir görmediğimiz sanırım ortopedistlerle dermatologlar. Ne ilgileri var olayla? Yok. Peki bu olay birilerinin televizyonlara çıkıp ahkam kesmesiyle çözülür mü? Bakın salgının başlarında ortada dolaşan internet dedikodusunu Tv’de çıkıp söyleyen doktora! (“Virüs allahın yarattığı bir canlı, o bir parazittir, yaşamaya çalışıyor, hayvanlara dost, insanlara değil” vb). Aynı doktor! geçen gün de çocuklara bulaşmaz onlar da birbirlerine bulaştırmaz dedi çıktı. Böyle bir şey söylenebilir mi? Virüs yaş seçer mi? Bunu duyan ve inananlar çocuklarını sokağa çıkarır kalabalığa sokarlarsa o çocuklar ölür ya da taşıdıkları virüsü evdeki ebeveynlerine getirip onları öldürürlerse bu kan kimin elinde kalacak?Bu sorumsuzları ekrana çıkaran diğer sorumsuzlar nelere yol açtıklarının farkındalar mı? Bu olay küçük bireysel ya da kurumsal çıkarlar uğruna sömürülebilir ve halk yanıltılabilir mi? Şimdi RTÜK o televizyona ne ceza verirse versin acımayacağım işte!!!

Bilim ancak ve ancak bütün uzmanlık alanlarının birlikte çalışmasıyla ortaya çıkabilir ve doyurucu sonuçlar elde edilebilir. Bilim insanı unvanını almış kişilerin bu unvanı hakkıyla almaları, dünya üzerinde yaptığı hakemli bilimsel yayınlarla bu alanda unvan kazanmaları gerekmektedir. Ancak bu şekilde bilimsel ilerleyişin önü açılabilir. Ama elbette önce onların bu yayınları yapmalarını sağlayacak bilimsel ortam toplumda oluşturulmak zorundadır. O oluşum da üniversitede olmaz, çocuk okula başlamasından itibaren yeteneği ölçüsünde bilimin farklı alanlarından birine yönlendiğinde ve temel bilgileri aldığında bu gerçekleşebilir ki, maalesef ülkemiz bunun tam tersini yapmakta direnmekte. Böyle olunca da yine kişilerden medet umulmakta, bilimsel anlayıştan yoksun toplum bir iki ayda aşı bulunulacağına inandırılmakta ve beklentiye sokulmaktadır. Ne yazık ki, kimse 1-2 yıldan önce (çok iyimser tahminle ve sadece bu hastalığa özel olmak üzere) aşı bekleyemez ve o aşının Türkiye’den çıkma olasılığı teknik altyapı yetersizlikleri nedeniyle (Laboratuar yetersizliği, kurumsal eksiklik) ne yazık ki yoktur. Ve Türkiye dışa bağımlılığını aşı konusunda da yaşayacak ve milyonlarca dolar tutarında ödeme yapmak zorunda kalacaktır.

Bu yaşananlar Türkiye’ye bilimin değerini hâlâ öğretmediyse çok yazık. Bilim insan hayatının her şeyidir, insan hayatını iyileştiren, uzatan, bugünkü teknolojik gelişime neden olan bilimdir. Bugün koruyucu sağlık sistemi varsa bunu bilim geliştirmiştir. Bugün insan uzaya gidebiliyorsa bunu bilim geliştirmiştir. Ya da annenizi arayıp sesinizi telefonda duyabiliyor, yemeklerinizi bozulmadan buzdolabınızda saklayıp sizi hasta etmelerini önlüyorsanız bu, bilimin sayesinde gerçekleşmiştir. Ve Covid-19’a yakalanırsanız dua etmeniz hiçbir işe yaramayacaktır, sadece ve sadece bilimin bulguları sizin iyileşmenizi sağlayacaktır. Yani işinize gelince bu hastalık sadece kafirlere bulaştı demek, hastalanınca doktorlara sarılmak, iyileşince tanrıya dua ettim de iyileştim demek kadar iki yüzlü ya da bu durumda üç yüzlü bir tutum olamaz.

Bilime küfredince öldürülmezsiniz ancak bilimi geliştirmediğiniz, yok ettiğiniz için, o bilim günü geldiğinde hastalığınıza çare bulamadığı için, ölecek olan yine sizsiniz.

2.090 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Ölümsüzlük…Ölümsüzlük… Gece çöktü yine sanrılar işbaşında. Tavandan sarkan lamba, plastik tabak, bardak, camın önünde demir parmaklıklar hepsi yine benimle.Kendime zarar vermemeliyim diye hep bu önlemler. İnsan […]
  • Dingonun “Dijital” Ahırı!Dingonun “Dijital” Ahırı! Çevrenizde Vikipedi’ye madde yazan veya mevcut bir maddeyi güncelleyen kaç kişi var? Güncellemeler ne tür bir süreçten geçiyor? Güncelleme yapanların kaydı tutuluyor mu? Dijitalleşme […]
  • İhtiyarlara Yer Yok!İhtiyarlara Yer Yok! İnternetin yararlı olduğunu da unutmamalı. Ondan sadece eğlence amacıyla istifade edenler için zor olsa da. Doğrusu internetin yararlı bir araç olduğunun giderek unutulması düşündürücü. […]
  • Bilimsel Düşünce Neden Önemlidir?Bilimsel Düşünce Neden Önemlidir? İnsanın beyni harikadır. Sadece kendini ve çevresini anlamakla kalmaz. Var olmayan nesneleri, düş ürünü canlıları, yerleri, paralel evrenleri soyut olarak düşünebilir. Dahası soyut […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Ekim 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

Arşivler