Bu Çocuk Nasıl Kendi Olacak?

Dede, nene, torun alışverişe gelmişler.
“Anneanneciğim bak gördün mü balıkları?” Diyor kadın.
“Dedeciğim hamsi bunlar…” diye araya giriyor adam.
Evde anne, muhtemelen “Anneciğim” makamından çalıyordur faslı.
Çocuk ne yapsın?
Daha ‘Babacığım’ var sırada.
Bertolt Brecht’in Bay Keuner’in Öyküleri’nde geçer.
Bay Kauner öğrencisi ile yürüyordur, öğrenci sorar “Hocam sevdiğiniz biri için ne yapmak isterdiniz?”
“Bir eskizini yapıp, benzetmek isterdim” der Bey K.
“Eskizi sevdiğinize mi?” diye sorar öğrenci.
“Hayır, sevdiğimi eskize benzetmek isterdim” der Bay K.
“Durum bu kadar dramatik değil, abartma” diyecektir, anneci, dedeci tayfası.
Bal gibi de durum budur.
Çocuğa ayna olup, kendileri üzerinden yansıma gösterirlerken, yansımaya da özenle etiket yapıştırırlar.
Eskiz inşa ediliyor.
Dede alır kucağına, başlar hoplatmaya.
Tempo, allegro assasi: “Deee deee cimm, dee dee ciiiimm…”
Daha canlı dedesi, daha canlı…
‘Anneciğim’ diye öten muhabbet kuşları var evlerde.
Anneciğim!
Çocuk biraz daha büyüsün, daha devlet baba var sırada.
Esas, o kucakta hoplatacak.
Dev dev … devletliiiim… Dev dev… devleettliiimm.
Din var, parti var, takım var, sosyal medyadaki görünme biçimi var…
İster inan ister inanma, eğitim eğdiş etmekten gelir.
İşin özü kastrasyon işte, bal gibi.
Boğa olacak danadan öküz elde edip, sabana koşulacak.
Yoksa o tarlayı kim sürecek, dedesi?
Söyleyin bana bu çocuk nasıl kendi olacak?