felsefe taşı

Ruhuma Yolculuk – Üçüncü Hafta

Ruhuma Yolculuk – Üçüncü Hafta
Eylül 23
10:09 2021

16. Gün,
Adrasan’da dinlenme. Çadır kurduğum Lazona Campin’i sevgili Erkin Yesil’in ( DenemeTahtası ) YouTube paylaşımlarındErkin kardeşim kışı İstanbul Ömerli’de geçirdikten sonra yeni karavanıyla buraya konuşlandı. Daha doğrusu burasını üs yaptı. Şimdi İstanbul’dan geliyor. Sanırım akşam bir arada olup keyifli sohbetlerimizi yaparız. Bir de rotalarımı onunla paylaşacağım. Sağlam motosikletli gezgin olduğundan Anadolu’yu neredeyse karış karış biliyor.
YouTube kanalı; deneme tahtası / Instagram; ErkinYeşil / Kitabı; Macera Rotaları / Web adresi; www.macerarotalari.com
Gelelim Lazona Camping’e. Sevgili Kadir burasını ailesiyle beraber işletiyor. Mekana çadır ve karavan kabul ediyor. İki tane gölgelikli büyük çadır alanı var. Yine herbir çadır için hatırı sayılır büyüklükte alanlar bölmüş İki çadır alanı arasında ormancı masaları var. Her çadırın 3 adet pirizi, lambası ayrı ayrı mevcut. Bütün alana hizmet veren wifi yi söylemeye bile gerek yok. Karavan bölümü ayrı. Otopark arka tarafta. Kısaca araba falan görmüyorsunuz. Sadece motosiklet ve bisikletlere pozitif ayrımcılık yapıyor. O da çadır bölgesinin sonundaki zeytin ağaçlarının arasında J Eeee, kendiside iki teker sevdalısı ve aktif sürücüsü olduğundan diller aynı J Ortak alan olan üçük ama özenli mutfağında; ketle, ocak, çamaşır makinası, buzdolapları ve ihtiyaç duyulan mutfak malzemelerini misafirlerin kullanımına sunuyor. Mangal köşesi, tertemiz duş ve wcleri ile bir kampçının ihtiyaç duyabileceği her şeye özenle cevap veriyor. “Ayy tencere unutmuşum, tava unutmuşum” hiç problem değil. Her şey var… Ana yoldan uzak, sessiz, sakin, meyva ve zeytin ağaçları arasındaki bu güzel mekanda sabahları gezen tavuklarla uyanıyorsunuz. Ha bir de arkadaki yüksek iki dağın vadisi sırasında olduğundan; efil, efil… Deniz yaklaşık 750 mt. Ama bence o da sorun değil. Yürüyerek çok keyifli ulaşılıyor. Ben yürümem diyen zaten vasıtasıyla gidiyor. Alış veriş mi? Migros, Şok, Bim bir kaç km mesafede…
Güzel sezonlarınız olsun Kadir kardeşim. İlgin, hoş sobetin, entelektüel birikimin, motosiklet sevdan harika.

18. Gün (14. Aktif Sürüş Günü)
Dostlar merhaba. Bu sabah Bisikletli gezgin sevgili mustafa 3 yumurtalı kahvaltıyı hazırlarken Lazona Camping işletmecisi sevgili Kadir üç günlük yayılmaca çadır ve eşyaları toplayıp Vagabond’u tekrar yüklü hale getirmeme yardım etti. Sağ olsunlar. Erkin’in demlediği çaydan son bardağımı içtikten sonra yine onun yola çıkışımı kaydeden videosuyla Mustafa’ya, Kadir’e, Erkin’in güzel kızı Asya’ya, GS’ci Tolga’ya ve diğer karavanlı misafirlere el sallayarak oradan ayrıldım. Sağımda kalan yüksek dağları bulutlar sarmıştı. Çamyuva’ya kadar hafif yağmur yedim ve Antalya’ya vardım. İlk durağım Toros Dağlarının duayeni Günalp Kocakanat ustamızı zıyaretti (tothetop dersem iki teker sevdalıları bilecektir). Şehir içinde güneş gözlüğü takılı ama vizor sıcaktan dolayı açıkken gözlüğün altından bir arı girip burnumun çatına vurdu. Birde garibimin kopan bir şeyleri gözüme kaçtı. “No panic” dedim, acıya rağmen yolu kontrol ederek kenarda durdum ve soyunup ova ova bol fenistil uyulaması yaptım. Ya fenistil iyi geldi yada iğne zehirini falan zerk etmedi, bilemiyorum, az bir şişmeyle kurtardım. Sevgili Günalp ustamın yanında da gözümü iyice yıkadım. Eleyince hafif acının dışında bir şey kalmadı şükür…
Neyse Günalp ustamla çok keyifli bir sohbet yaptık. “Toroslar, Yörüklerin İzinde Yükseğe” kitabını imzalı verdi ve sevgili Zafer Fatih Özsoy ve Erkin Yeşil’le birlikte onun rehberliğinde bir toroslar gezisi sözleşmesi yaptıktan sonra vedalaşıyorduk ki bu arı sendromu ile Vagabond’u kontağı açık, dolayısıyla farları açık bırakmış olduğumu gördüm. Tabiki marş falan basmadı. Günalp ustam hemen 4x4’ünü yanaştırdı ve takviye ile o sorunu da geride bıraktık. Ardından Antalya’da yaşayan kardeşim Şükrü Kromer’e gittim. Hasret gidermecenin sonrasında Side Kumköy’e geldim. Bu akşam kadim dostum, Kardeşim Murat Öksüzcü’nün misafiriyim. O da eski bir iki teker sevdalısı. Ama konularımız çok çok daha geniş bir yelpazeye yayılı. Keyifli bir deniz sefasından sonra ki ışık tutsun diye ekliyorum. Denizde boy hizasında 45 dakika sohbet etmişiz. Şimdi o mangalı ateşlerken ben de bu satırları yazıyorum. Gece bakalım nelere kadir. Aslında şimdiden başladık, dost kardeşlerimizi arayıp sataşmalar yapmaya. Bir de Alman komşuları var. Bu gece sanırım almancam da biraz eskiye doğru açılacak gibi. Murat kardeşim yarın bırakmam diyor. Heyhat du bakali no’lacak
Bırakırsa kardeşim yerınki rotam;
Alanya / Silifke / Taşucu
Rota: https://goo.gl/maps/NAtpokny9Sr8m4eK9
Yarın Silifke’den geçerken motosikletli çift sevgili Erdinç Güven ve eşini ziyaret edeceğim. Şu anda şakır şakır yağmur yağıyor Antalya’da. Just Riding İn The Rain modu yok neyseki. Yarın görüşmek üzere bye…

19. Gün (15. Sürüş günü)
Dostlar merhaba,
Dün gece sevgili Murat Öksüzcü ile gece 02.00’yi bulduk. Kah sohbet ettik kah ortak tanıdığımız dostlara bağlandık. Ama en çokta çok yakın zamanda yitirdiğimiz can dostumuz Necati Ekmekçioğlu^nu andık. Hatırlarsınız ben bu yolculuğumu sevgili Necati Kardeşimin anısına ithaf ettim… Ruhun şad olsun canım Kardeşim.
Sabah 09.00 gibi kalktım, sevgili Murat’ın hazırladığı nefis totu gömdükten sonra Alman komşularla da vedalaşarak yola koyuldum. Aman allahım, dün yağmur varken bu gün kavurucu sıcak. 15. Sürüş günümde günümde Alanya’yı geçtikten sonra daha önce hiç gitmemiş olduğum parkura girdim. Bundan sonra Trabzon’a kadar yol benim için sürprizlerle dolu olacak. Gazipaşa’dan sonra yol çok keyifli virajlarla karşıladı beni. Yine tam motosiklet sürmelik yollar. Bir yan uçsuz bucaksız Akdeniz, bir yan sarp yüksek dağlar. Çok ama çok güzeldi. Mesela, daha önce muz ağacı görmüştüm ama göz alabildiğine muz ağacı tarlaları görmemiştim. Anamur Kalesi, Akdeniz’de olan petrol arama gemimiz, Silifke, Kız Kalesi bu günkü görsel hoşluklardı. Yanlız Taşucu fena rutubetliydi. Onun dışında gerek yüksek yerler gerekse deniz seviyesi güzel esintiliydi. Yoldaki araç plakaları; 33, 31,01 ve 27 ağırlıklı olmaya başladı J
Silifke’de beni 2-3 gündür buluşmak için haberleştiğimiz “Aileyiz Biz Motosiklet Kulübü” kurucusu sevgili Erdinç ve eşi Gülperi Güven karşıladı. Evlerinde kahve ve bahçelerinden toplanmış leziz meyveler eşliğinde sohbet ettik. Gören ilk defa karşı karşıya geldiğimize inanmaz. O denli samimi ve sıcak 1-2 saat geçirdik. Malum gelenek; karşılıklı sticker alış-veriş seramonimizi tamamladıktan sonra Kızkalesi^ne gelip hafif bir yemek yedim ve pansiyona yerleştim. Yaeın Mersin^de Vagabond’un bakımı var. Sonra Adana’ya gireceğim. Uzun zamandır karşılıklı takipte olduğumuz ve yazışıp ciziştiğimiz Sezi Toprakçı ile buluşacağız. Sonraki durak Arsuz J
Ha bir de dün akşamki görüntülü sohbetlerimizden birinde sevgili dostum Ferda Büyükbaykal vardı. Bir yerlerde seni yakalayıp bir müddet beraber sürmek istiyorum dedi. Bakalım ayarlayabilecek mi? Ferdacım tekrar ediyorum “harika olur”
Yarınki rotam. (Araya Adana girdi)
Taşucu / Mersin / Adana / İskenderun / Arsuz (Öğretmenevi)
Rota: https://goo.gl/maps/Wmj2WYd5QfrdsAis6 /Taşucu’nu geçip Kızkalesine geldim)
Yarına kadar hoşçakalın

20. Gün Sürüşün 16. Günü
Sevgili dostlar. Bu gün yollar pek keyifli değildi. Az virajlı ekseriyetle düz ve duble… Sabah ilk iş Mersin’e sürdüm. Mersin gerçektende anlatıldığı gibi yüksek bloklu, geniş balkonlu siteler şehri J Servis’e ulaştım. Beni bekliyorlardı. Hemen Vagabond’u aldılar. Önce ufak bir kahvaltı yaptım sonra HRP Motosiklet’e (Honda Bayii) geri döndüm. Ustam adaşım çıktı. Oldukça titiz ve işinin ehli. Yağ ve filtre değişimi, biten arka balata değişimi, yolda vidaları dökülen ve kırılan arka çamurluk sıyırıcının ıslahı ve tüm gevşiyebilecek vidaların bakımını yaptıktan sonra birde banyo yaptırdılar Vagabond’a. Eli yüzü açıldı serserinin. Bu arada ben de işletmenin sahibi sevgili Oktay Dal ile koyu bir sohbete tutuldum. Çok güzel bir sosyal sorumluluk projesi var. Bunu başka bir postun konusu olarak ileriki günlere bırakıyorum. Biz sohbet ederken GP Kompozit’in satış müdürü Erkan Yeni geldi ve bu vesile ile heybeye bir dost daha ekledim. Mersin’in meşhur tantunisini ikram eden Oktay kardeşim ardından bir Honda kasketi bir de buf hediye etti. En kısa zamanda İstanbul yada Mersin de buluşmak üzere sözleştik. Sevgili Erkin Yeşil Kardeşim, ne güzel bir tanışıklığa vesile oldun sağ ol, var ol… Canım Murat Öksüzcü Kardeşim, farkettiğin hidrolik eksikliği balatalar bittiği için miş J J
Sonra Adana’ya yola koyuldum. Benzincide vediğim soluklanma molasında Bir abi ve eşiyle sohbete koyulduk. Onlar da eskilerden motosikletçi ve üyesi olduğum EMOK grubunun da kurucularından. Nasıl hayıflanıyorum şimdi; sohbetin heyecanıyla ne bir foto aldık nede isim. Ama bulacağım J
Adana’da sevgili Sezi Toprakçı ile buluştuk. Tam yazışmalı sohbetlerimizden kafamda çizdiğim portreyi karşımda gördüm. Hemen felsefe, psikoloji vs sohbette kelimeler havada uçuştu. Akşam da sohbete devam edeceğiz. Bakalım aramalar, sorgular neler katacak bana ve masadakilere. Ha buluşma yerimiz Sezi’nin dostu Fulya’nın restaurantı. Fulya’da F800 kullanıyor ve Sezi ile kafaları pek bi aynı J
Hamiş bu gece Adana’da kalıyorum. Yarın durak Arsuz… Tolunay Can Çakmak adım adım yaklaşıyor. Sanırım 1,2 güne denkleşeceğiz. İşte bu günlük böyle. Rota bir tık değişikliğe uğradıysada standart paylaşayım. Siz çıkışa Adana diye bakın lütfen.
Güzel bir akşamınız/mımız olsun…
Rota:
Taşucu / Mersin / Adana / İskenderun / Arsuz (Öğretmenevi)
Rota: https://goo.gl/maps/Wmj2WYd5QfrdsAis6

21. Gün (17. sürüş günü)
Merhabalar,
Dün akşam dop doluydu. Sevgili Sezi ve Fulya güzel bir program yapmışlar. Onlarda tebdil-i mekân yapmak istediklerinden Fulya Restaurant yerine başka bir yerde yemek yedik. O da güzeldi. Ama Fulya Meyhanenin havası çok daha özel J Sonrasında bir derin ki ne derin bir muhabbet. Ben kimim? Kim değilim, varoluş, ezoterizm, sembolizma… aman aman diyeyim saat 04.00 olmuş. Neysekinkü rotam kısaydı. Uzun bir uyku çektim. Ama hala aklımda deli sorular. Zehir bu iki kadın J
Öğlen yola çıktım. Hava fena sıcak ve rutubetlidi. Şehir içi trafik kabusuna katlanmamak için çevre yolu ve otobanları tercih ettim. Dörtyol sapağı ile otobandan ayrıldım. Dörtyol ilginç bir coğrafyaya sahip. Kocaman dümdüz bir alan. LA dan tek farkı ev çatılarının arasının yemyeşil olması. Yumurtalık ilçesine sapmadım. İskenderun kabus gibiydi. Liman özelliğinden sanırım; yüksek fabrika bacaları, silolar, büyük petrol tankları, vinçlerle dolu, havası kötü bir şehir. Ha içine girseydim muhakkak bir çok güzellik görebilirdim sanırım ama girmedim. Sonrası Arsuz’a doğru harikaydı. Uçsuz bucaksız deniz, efil bir hava. Bu şekilde girdim Arsuz’a. Burası gerçekten geç keşfettiğime üzüldüğüm güzellikte bir yer. Küçük bir Rum terki evlerle dolu bir sayfiye kasabası. Deniz muhteşem, sokaklar gezilesi, denize açılan ırmak kenarında tekneler, restaurantlar. Ne diyeyim? 10 numara. Giriş ve çıkış kısımlarında 2 katlı sayfiye siteleri var. Bölge; Mersin, Adana, Osman,ye, İskenderun ve Gaziantep gibi çevre illerine ağırlıklı hizmet veriyor. Popülasyon ve ortam gayet hoş.
Dostlarımın beni yol üzerinde yakalamasıyla Arsuz Hotel’e geldim. Bu bölgenin en köklü oteli. Hatta ilklerden. Ancak eskiyi korumak kaydıyla çok bakımlı ve temiz. Biri yeni biri eski iki bloktan oluşuyor. Denize sıfır ve deniz kenarı çimlerde ve kumsalda şezlonglar, platfor, masalar şemsiyeler aynen bir beach club. İşletme sahipleri Suat ve İskender Mıstıkoğlu kardeşler hem turizmci, hem tarımla uğraşan hem de motodsikletçi iki kardeş. Mekanın korunaklı büyük te bir otoparkı var. Motorcu dostu bu işletme her iki kardeşlede yaptığım görüşmede motosikletli misafirlere özel kondisyonları olduğunu söylediler. Zaten daha öncede bölgede yapılan motosiklet etkinliklerine destekleri olmuş. Yolunuz düşerse çalın kapıyı J
Sahile indim ve denize girdim. Pırıl pırıl, kum ve yavaş yavaş derinleşen bir plajı var. Aaa kimi gördüm dersiniz? İki gün önce benzincide tanıştığım ama heyecanla adını almadığım, sonrasında yazışarak bu eksikliği giderdiğim EMOK Motosiklet Kulübünün kurucularından olan sevgili Mustafa Çelenk ağabey ve eşi. Yollarda, yol uzun gibi gelse de dünya gerçekten küçülüyor.
Sonrasında iki tekerci ama dostluğumuz iki tekerden öncesine dayanan sevgili Metin Teoman ta tatil yaptığı Bozcaada’dan bana yer ayırttığı ve ağırladığı Derya Restaurantta balığımı yedim. Yarın akşamda Kırıkhan’da onun Adnan Teoman çiftliğinde misafirim. Ahahaa yarın akşam feodal ağa formundayım J Teşekkürler Metin Kardeşim…
Akşam iyi dinlenmeliyim zira yarınki rota fena virajlı. Toplamda 262 km’cik ama google map 5 saat 25 dakika diyor. Detayları yarın akşamki yazımda olacak.
Dostlar, Arsuz’u kaçırmayın. Gerçekten güzel yer… Sevgiyle kalın.

22. Gün ( 18. Sürüş Günü)
Merhaba dostlar. Farklı bir deneğim yaşayacağımı biliğim bir sabaha uyandım. Arsuz Hotelin sahipleri değerli Suat ve Hakan kardeşlerimle keyifli bir sabah sohbeti yaptık. Onlar benim çıkartmamı camlarına yapıştırma güzelliği gösterdiklerinde ben de otelin anı defterine aklım erdiğince izlenimlerimi yazıyordum. Sonrasında resepsiyona hesap kesmeye gittiğimde misafir edildiğimi öğrendim. Canım ağabeylerim, kardeşlerime tekrar teşekkür ederim. Güze bir kahvaltıdan sonra zaten daha önce merhaba dediğim sıcağın altında Vagabond’a yerleştim ve vedayla yola koyuldum. Şunu tekrar etmeden edemeyeceğim. Arsuz mutlaka yaşanmalı. Bewlki Temmuz, Ağustos değil ama öncesnde ve sonrasında ve dahi kafa dinlemeye kışında…
İlk hedefime; “abowww”, muhteşem virajlı bir yodan vardım Samandağ’a. Sonrasında yine döne döne dağlara tırmanmaya başladım ve bu arada Akdeniz’de geride kaldı. Artık Hopa’ya kadar deniz yok J Dağ köylerini geçmeye başladım. Köyler bir iki sokakta oynayan çocukların dışında boştu. Adını hatırlayamadığım bir köyde iki motosiklet kullanan gençler meydanda benle sohbete başladı. Evlerine kahve ikramına davet ettiler. Ben de kahvehaneye gidelim dedim. Cevap ilginçti tabi. Bulunduğumuz köy ve civar yerleşkelerde kahvehane yokmuş… O zaman ağaç gölgesi yada çeşme başı olsun dedm. “Havuzda buluşalım, biz bir üstümüzü değiştirip geleceğiz” deyip yol tarifi yaptılar. Tarifte “sıcak asfalta çıkınca” lafı vardı. Sıcak asfalt bizim bildiğimiz yeni yapılmış harmanında mıcır olmayan asfaltmış. Neyse, ben yolu karıştırdım zannederken havuzun tabelasını gördüm ve mekana ulaştım. Yörenin genel dokusundan bağımsız, ağaçlar altında efil efil esen, betondan havuzcuklar ve büyük bir beton havuz yapılmış bir mekan. Masalarda çocukları havuza giren kadınlı erkekli oturanlar vs. Hoş bir ortam. Soyunup dökünürken yan masada olan üç genç davet etti. Meyva, çay bardağında türk kahvesi içerken üç arkadaşında orada görevli jandarma rütbelisi olduğunu öğrendim. Buralarda yaşam nasıl? Gvöreviniz zor mu? Gibi gibi merak dolu sorularımı yönlendirirken motosikletli gençler geldi. Onlar, “aaa abi burayı bulmuş ve gelmiş” derken jandarmaları görüp bana yalandan bir selam verip havuza doğru sıvıştılar. Eyrisini doğrusunu bilmem. Belli ki asker dostlarla bir alıp verememe durumu var. Zira onlarda gerildi. Bana bu bölgelerde kaçakçılığın çok olduğu. Bu işin köylerde yerel halk tarafından desteklenip kaçakçılarla iş birliği falan yapıldığı. Kimselere itibar etmemem gerektiği bilgilerini aktardılar. Gençlerden bir zarar gelir miydi, sanmam ama yine de nasihatleri küpe yaparak ve içtiklerimin parası da ödetilmemiş olarak yola koyuldum. Dağ yolları tam motosiklet yolları dememe gerek yok sanırım. Durup durup fotolar çekerek Yayladağı sınır kapısına ulaştım. Kapı kapalı ve fotoğraf çekmek yasak. Yine de uzaktan bir fotoğraf çektim. Ne de olsa google’a göre Türkiye’nin en güney noktasıymış. Gerçi bir tık aşağıda köyler var ama öyle bir zig-zaglı yolki rotayı bana ancak gece bitirtir. Ben de googl’ın dediğinde kaldım ve yola devam ettim. Dağ yolları biterken yine Suriye sınır hattı ve köyleri görğnmeye başladı. Düzlükte de sağım Suriye, solum göz alabildiğine tarım alanları şeklinde Reyhanlı’ya vardım. Burada, depo üstü çantadan dolayı giriş soketini defaten kırdığım şarj kablosundan almak için benizn istasyonuna girdim. Pompa görevlisi arkadaşla sigara boyu sohbet ettık. Ayrılırken yemek ısmarlamak istedi. Bu coğrafya insanı gerçekten güzel. Sırasıyla Cilvegöz ve yeni açılan Zeytindalı sınır kapılarına gittikten sonra beni çiftliğinde ağırlayan Metin Teoman’ın ailesine ait Adnan Teoman çiftliğine gittim. Metin kardeşimin ağabeyi sevgili Yusuf Teoman ile dere tepe sohbetle dolu bir akşam geçirdim. Bu arada daha önce yazmıştım. Mtin kardeşim sıkı motorcudur. Ağabeyi de öyleymiş. Bir ara, dostu, motosiklet sevdalısı, emekli olduğu kurumdan dolayı “Komutan” diye hitap ettiğimiz Alanya’da yaşayan İsmail Hakkı Erdağ ağabeyimizle telefonda uzun bir sohbet yaptık. Son tahlilde; nefis yemekler eşliğinde yapılan bir hoş sohbetten sonra ben klavyenin başına geçtim.
Hatay’ı çok sevdim. Deniz istiyorsanız en muhteşeminden var. Yok arkadaş ben dağ istiyorum derseniz; alçak yüksek döne döne çıkılan ve inilenleri ziyadesiyle var. Antik ve eski çağ da var. Bir de Türkiye’nin en geniş tarım alanları da. Buğday, Mısır, Pamuk, Tütün, Patates, Soğan, kavun ve daha niceleri. Medeniyet kucaklaması da cabası.
Yarın da buradayım. Pazartesi yola devam. Rota linkini yarın gönderirim.
Ha bu arada. Sevgili Erkin ile Adrasan da yaptığımız video çekimini YouYube, Deneme Tahtası hesabından izleyebilisiniz. Teşekkürle Erkin Kardeşim

23. Gün Kırıkhan Dinlenme günü
Sevgili dostlar. Dünde söz ettiğim gibi dostum, kardeşim Metin Teoman’ın ailesine ait “Adnan Teoman” çiftliğindeyim. Çiftlik Güventaşı, Kırıkhan, Hatay’da. Metin Kardeşimin ağabeyi Yusuf Teoman muhteşem bir evsahipliği yapıyor. Yöresel ağırlıklı akşam yemeğinden sonra sabah yine yöresel lezzetlerle taçlanmış keyifli bir kahvaltı yaptık. Buralara has, iki defa kavrulmuş Türk kahvesini hele hele çay bardağında içmek bir ayrı hoşluk. Şimdi anlıyorum Metin kardeşimin gittiği her yere yanında kahvesini götürmesini. Dedim ya; “Hatay’ı çok sevdim”. Yusuf ağabeyle bu gün 3-4 saat süren bir çevre yolculuğu yaptık. Tabii klimalı araçla :))))) Amik ovası nasıl büyük bir tarım zenginliği anlatamam. Amanos dağları ile karşı tarafta Suriye sınırında kalan dağlar arasında bir cevher. Disiplinli ve bakımlı ekin alanları gerçekten muhteşem. Düzlükte 11 adet höyük var. (Bunlardan Koyuncu Höyüğünün fotosunu koydum.) Atalar bu höyükler üstünde ovanın dört bir yanıyla haberleşirlermiş. Neyseki şimdide bu höyükler koruma altında :))) Yöre halkının sıcağa rağmen çalışkanlığı ayrı bir alkışlanası konu. Bu arada Türkmen şivesine bayıldım. Daha doğrusu bayılık kaldım :))))
Sağ olsunlar çiftlikte mont ve pantolonum yıkandı. Yarın fresh, frech Güney Anadolu’nun kuru sıcağına sürebilrim :)) Yarın akşam Birecik’ten görüşmek üzere kalın sağlıcakla.
Kırıkhan / Kilis / Birecik (Öğretmenevi)
Rota: https://goo.gl/maps/kTjQpaxR4WDG9SeR8

24. Gün (19. Sürüş Günü)
Selaaam, Sabah Sevgili Yusuf Teoman ağbeyimle proteyinli (3 yumurta :))) kahvaltı yapıp güzel iki gün için teşekkür ederek yola revan oldum. Hemen Amik ovasının direk Suriye sınır tarafına sürdüm ve ilk durak olan adını tedbir olarak söylemeyeceğim sınır karakoluna vardım. Maalesef sınıra paralel yoldan devam etmeme izin vermediler. Tampon bölgeymiş. Asker kardeşlerimle bir sigara boyu sohbet ettik. Nerelisin klasiği ve teskereye ne kadar kaldı falan. Doğal olarak fotoda yasak. Vedalaştık ve geldiğim yolu pıtış pıtış geri sürüp anayola çıktım. Kilis istikametine doğru köşeyi döndüm. Zaman zaman sınıra çok yaklaşan yoldan devam ettim. Ova bu bölgede de devam ediyor. Hatta Yusuf ağbeye şaraplık üzüm ekimini sormuştum. Bağların önünden geçtim. Bölge aslında çoraklaşmaya başladı ve havada kuru sıcağa dönmeye. Her taraf taş öbeği. İnsanlar tarım yapabilmek için irili ufaklı tüm taşları toplayıp kah tepe yapmışlar kah tarla sınırları. Buğday, Pamuk, Üzüm ve acayip bol zeytin ağaçları. Tepecikler bile değerlendirilmiş. Yanılmıyorsam Aktepe’ydi. Çay molası verdiğimde çocukluğumun seyyar arabalı döndurmacısı geçti. Sadece limonlu dondurma yapıyormuş. Nefisti. Dondurmacı Ömer Faruk Topçu ile birde beraber oturup sohbet ettik. Koca dondurma 3 kuruş. 5.-TL verdim ve üstünü boşver dedim. Çocukluğunda ayakkabı boyarken tanımadığı bir müşterisi özeninden dolayı o günün 5.-TL’sini vermiş. Yapılan işin özenle yapılması üzerine epey konuştuk tabii :)))
Hatay il sınırının sonlarına doğru geniş bir soğan ekilen alana denk geldim. Hasat toplama zamanı. Kenarda çeşitli malzemelerden yapılmış konaklama çadırları, ortalarında yemek pişirme yerleri ve çadırlar arasında tek tük kadınlar. Gerisi her yaş çocuk, kadın ve adam rengarenk bir manzara oluşturarask tarlalarda çalışıyorlar. Bu sıcağın altında tamamen el emeği ile toplanan ve çuvallanan soğanı sanırım bundan sonra her kestiğimde yaratacağı göz yaşlarına bu manzara da eklenecek.
Yol güzergahı önce Gaziantep il sınırı oldu, sonra Kilis il sınırı sonra yine Gaziantep.
Öncüpınar sınır kapısında bir foto çektikten sonra devam ettim yola. Deliosman kasabası :)))) Mercidabık sav aşının yapıldığı şimdilerde artık zengin tarım alanı olan düzlüklerde sürdüm durdum. Elbeyli de içine girmesemde Göçmen kampını gördüm ve kasabada kahve içtim. Çay ocağında bir yazı; “Türk Çayı Var” Başka ne çayı var diye sordum tabi, hal böyle olunca. Suriyeden gelen kaçak çay varmış. İçtim. Nefis :))
Karakamış’ta son molamı verdim. Yörenin gençleri sardı etrafımı. Kaç yapıyor bu? dan başlayan sohbetten sonra Fırat nehrini göreceğim köşeye doğru devam ettim.
Hava mı? Amik ovası rutubetli sıcak. Kilis’e dogru köşeyi dönünce kuru sıcaklar başladı. Sanırsın havlu ütü ile ısıtılıp montun altına konmuş. 42 dereceyi gördüm. Gerçekten sıcaktı ancak aman aman of dedirtmedi. Fırat’ın üstündeki hidroelektrik santralini geçince nehir gölleşttiği için sanırım yine ağır rutubetli sıcak hakim oldu. Dar ve bozuk yolları geçtikten sonra nihayet Birecik’e vardım. Öğretmen evi doluymuş. Ders oldu bana, önden aramak gerekirmiş. Hotel Acar’a yerleştim. Sonrada motosikleti izin alarak ilçe emniyet müdürlüğünün nizamiyesinin önüne park ettim. Otele 40 adım. Yöreye has adana kebap gibi kıymayla yapılan “haşhaşlı” yedim. Ve kara gül kolonyasını test ettikten sonra odaya çekildim. İlginç bir rahiyası var kolonyanın. Motosiklet ve sıcak olmasa alırdım bir şişe. Neyse dönünce netten bulur alırım :)))) Fırat nehri muazzam. Bu gün onu dedim foto çektikten sonra. “Mezopotamya’nın ebeveynlerinden Fırat” Binlerle sene aka aka medeniyetleri yaşatmış ve yaşatmaya devam eden bir şaheser…
Ha bird de yoa çıktığımdan beri bazı nazar yada enerji durumlarına denk geliyorum. Hadi nazar diyelim. İnsana sevdiklerinin nazarı değermiş. Cunda’da Vagabond’u devirdim. Adrasan’a gelirken arka çamurluk sıyırıcı iyice gevşeyip bir tık ta kırılmış. Antalya’da aküm boşaldı. Dünde kolumdaki boncuklu bileklik koptu. Neyse 3 kişi taneleri topladık. Bu gün birecikte yeniden dizdirdim. Gayet makul karşılıyorum. Ne der eskiler; “bırak oradan çıksın”
Yarın biraz içerilere girip çıkacağım. Zeugma ve Göbeklitepe ziyareti yapıp Suruç’a geçeceğim. Suruç Öğretmen evini arayıp yerimi ayırttım. Gündüz bir daha teyitleşeceğiz. Olmazsa buraya geri dönerim artık :))))
Hamiş dersek. Bu gün çok keyif aldım. Yine bilmediğim coğrafyalar, selam vermezseniz selam vermeyen ama verilen selamı mutlaka alan insanlar. Alışıla gelmişin dışında köy hayatları. Zorlu yapılabilen ama başarılmış tarım. Daha ne olsun. Heybe yine nasibini aldı.
Tekrar olacak. Takibiniz, yorum ve beğenileriniz çok ama çok kıymetli. İnanın verdiği gurur kesinlikle enerji olarak dönüyor bana. Yarın görüşürüz dostlar.
Birecik / Zeugma Antik Kenti / Göbeklitepe / Suruç
Rota: https://goo.gl/maps/bzMQ1nqYH9K7Rq6U7

25. Gün (20. Sürüş Günü)
Dostlar merhaba. Bu gün turistik gündü. Sabah kahvaltısından hemen sonra yola koyuldum ve Zeugma’ya geldim. Zeugma Antik Kenti Gaziantep, Nizip, Belkıs bölgesinde ve tam Fıratın kıyısında. Uzun sürmem gerekmedi. Yanılmıyorsam 29 km civarıydı. Fakat Fırat’ın ortamı nemlendirmesiyle durdurulamaz bir terleme yaşıyor insan. Yine fena sıcaktı. Görevlilerin “önce bir doluklan dayı” diyerek çay ikram etmesiyle sohbete koyulduk. Cuma Özkılıç ve Mehmet Ali Yaman kardeşler (foto var) aslında göç idaresinde çalışıyorlarmış. Geçici görevle buraya gelmişler. Çay mı çok güzeldi yoksa su kaybı mı onu güzel kılıyordu ayırdına varamadım ancak sanırım 8-9 bardak çay içtik birlikte. Bende eski Gaziantep damadı olunca dayıdan “enişte”’ye terfi ettim. Gaziantep’ten adama kız vermezlermiş. Onlar damat alırlarmış. Kesinlikle hak verdim bu sözlerine zira ben güzellikten başka bir şey deneyimlemedim geçen yıllarda. Yani sohbet uzundu anlayacağınız.
Müze girişi henüz ücretsiz. Görülmeye kesinlikle değer. Gerçi Çingene Kız mozayiği Gaziantep müzesindeymiş ancak ben genel olarak kadim ataların yaşadığı alanlarda soluk almayı, toprağı ezmeyi, baktıkları manzaraya bakmayı seviyorum. İyi geldi. Bu arada ören yeri merkezinden sergi alanı 500-600 mt. Mesafedeymiş. Enişte sen motorla git, yürüme dediler. İyi ki yürütmemişler. Git gel o yol bitmezdi sanki. Dönüşümde yine 3-4 çay vedüştüm yollara. Navigasyon otobana soktu. Hiç itiraz etmedim ve 2 saate yakın sürerek Göbeklitepe’ye vardım. Aklınızda olsun. Göbeklitepe’ye giriş için bilet alırsanız 65, Müze Kart alırsanız 60.-TL Üstelik hediyelik eşya bölümünde Müze Karta indirim de yapılıyor. İndirimde yapsalar fiyatlar fena… Önce sergi alanını gezdim. Güzel simülasyon, ve belgesel tadında görsel sunum ve yazılı ve objeli anlatımlar var. Ayrıca yiyecek ve içecekte. Kask ve montum içinse emanet dolapları. Gerçi anahtarları yokmuş ama kamera var dediler. Sonra yukarı açık hava müzesine çıktım. Meğer oradan da 750 mt. miş. Minibüsle servis koymuşlar. Hava çok sıcaktı ama rutubet olmadığından aynı perişanlığı yaşamadım. Müzeyi gezdim çıkıp etrafıma içime sindire sindire baktım. Onlar da mı bu boz dağlara bakıyorlardı. Ya da binlerce sene önce oralar daha mı yeşildi bilinmez.
Bu sefer navigasyon beni arka yollardan getirdi Suruç’a. Önce öğretmen evine yerleştim. Oda da ilk iş klimayı açtım. Karşı sırada yemek yedim, saç sakal traşı oldum (Suruç Traşı) şimdi günü noktalayıp yarın’ı planlıyorum. Yarın Kızıltepe’ye kadar sınır yolları bekler. Dilerim yasak bölge yoktur. Harran Ovası’nın altından geçeceğim. Ancak rotayı bozup biraz içine de girebilirim. Yarın ola hayrola :)))
Rotam: Suruç / Ceylanpınar / Kızıltepe
Rota: https://goo.gl/maps/PgEV3SyJXQnoR4j57
Herkese iyi geceler

920 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • 2020’de Dijital Dünya2020’de Dijital Dünya Dünyada dijital uçurum %40 düzeyindeyken, Türkiye’de %23! Dünyada günlük “internet tüketimi” 6 saat 54 dakika, Türkiye’de ise 7 saat 57 dakika! WeAreSocial sitesinin 2020 yılına ait […]
  • Dijital miyiz?Dijital miyiz? Türkiye nüfusunun üçte ikisi internete erişebiliyor. Dünyada ortalama günde altı saat olan internet kullanımı Türkiye’de yedi saatin üstünde. Sosyal medya kullanımında ilk ondayız. […]
  • Ve Halkım Youtube’u KeşfettiVe Halkım Youtube’u Keşfetti Yaşamımız, ''Influencer'' larla yeni bir boyut kazandı. Bu kelimeyi İngilizce olarak kullanmaya da alıştık; zira haberlerde de, köşe yazılarında da bu şekilde yer alıyor. Kimisi de fenomen […]
  • Savaşma Seviş…Savaşma Seviş… Hiroşimalı çocuk; Bana gözlerimi geri verin , dünya sizin olsun diye bağırıyordu.. YoshiroYamawaki (83):Nagasaki'ye 2.2 kilometre uzaklıktaydık. Atom bombası yerden 500 metre yüksekte […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Ekim 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

Arşivler