felsefe taşı

Mutluluk Nedir?

Mutluluk Nedir?
Haziran 22
16:43 2015

Çocukluğumda annemin bana ilk hediye ettiği kitaplardan biri Pollyanna’ydı. İlk anda neden o kitabı seçtiğini anlamamıştım elbette ama annemin gözlerindeki ışıktan ve okumam konusundaki ısrarından, kitabın diğerlerinden farklı olduğunu sezinlemiştim. Kim bilir belki de bu sebeple “Pollyanna” benim hayatımın en önemli figürlerinden biri oldu her zaman… Çocukluk hevesiyle ve içindeki gizemi keşfetmenin heyecanıyla okuduğumda yaşadığım duyguyu ise, anlatmam tamamen tarifsiz… O ana kadar bana alınan hediyeleri beğenmeyen, yediğim yemekleri her zaman yiyemediklerimle kıyaslayan, kibirli tavırlarla çevresine kalın bir duvar ören, kolejde benden daha şık giyinen arkadaşlarımla sürekli kıyas halinde olup mutsuz olan, olayların her zaman negatif yönünü gören “BEN” için değişim ve dönüşüm başlıyordu…

Pollyanna’yı hepimiz az çok biliriz; o, elindekiyle mutlu olan, çevresindekilerle sahip olduğu her şeyi paylaşan, paylaştıkça güzelleşen, güzelleştikçe ışık saçan, ışık saçtıkça farkındalığını fark eden muhteşem bir karakterdir ve her zaman mutludur… Yaşadığı hiçbir olay onu yıldırmaz çünkü o, her zaman başına gelen şeylerin ardında bir sebep ve hoş bir taraf olduğunu bilir. Peki; biz aynı şeyi yapabiliyor muyuz? Cevabınızı duyar gibiyim… “O masallarda olur, gerçekler öyle değil, her şey kötü giderken nasıl mutlu olalım, her olayın olumlu yönünü görmek sağlıklı değil vs.” İyi de; bu düşünce tarzı sağlıklı mı? Böyle düşünmek sizi mutlu ve huzurlu kılıyor mu? Kim bilir belki de mutluluğun sırrı düşünce yapımızı değiştirmekten ve bir miktar da olsa Pollyannacılık oynamaktan geçiyordur. Neden olmasın! Bahsettiğim yaklaşımın doğru olduğunu kabul ettiğimizi düşünelim! Bu durumda neler yapmalıyız ve düşünce şeklimiz nasıl olmalı? Öncelikle, şunu düşünerek başlayabiliriz: Shakespeare’in de dediği gibi, “Dünya bir sahne ve biz de aktörler ve aktristleriz”… Yani, hepimizin eline verilen kâğıtlarda senaryolar belli. Ana roller, ara roller, belli başlı olaylar… Ama o oyundaki oyunculuk performansı tamamen bizim elimizde… Neden rolümüzü oynarken, sahnedeyken, başroldeyken biz de ışık saçmayalım ki! Farkındalığımızın farkında olmayalım ki! Her şeyin başı, Pollyanna’da olduğu gibi, olayları değerlendirme şeklimizle alakalı aslında. Hatırlarsanız kitabın başında Pollyanna hediye olarak bir bebek gelmesini beklerken koltuk değnekleri geliyordu ve her çocuk gibi bütün dünyası kararıyordu. Bir çocuğun başına gelebilecek en kötü olaylardan biri bu olsa gerek… Oysa o oturup ağlamak yerine ne yaptı? Koltuk değneklerine ihtiyacı olmadığı için sevinmeyi tercih etti. Yapmayadabilirdi… Bu hakkı vardı; seçimini kendini kahretmek için de kullanabilirdi. Oturup günlerce buna üzülebilir ve çocukluk anılarının en hazinlerinden biri olarak anımsayabilir hatta bir çocukluk travması olarak tüm yaşamını etkilemesine izin verebilirdi! Ama YAPMADI… O, olayın iyi yönünü görmeyi tercih etti ve yaşamını değiştiren an olarak, bu olayı hep güzel hatırladı. Bizler neden bunu yapamayalım ki?

Bir de olaya şöyle bakalım: Mutluluğun sırrı negatif yaklaşımda olabilir mi! Mantıken yanlış… İnsan olumlu şeylerle mutlu olacaktır. Yaşadığımız olaylar pozitif içerikli olmayabilir ancak siz içinizdeki büyük sevgi ve umutla, o olayların içinde bir çıkış kapısı bulabilirseniz, eninde sonunda yaşadığınız sıkıntı temizlenecektir. Bunun sırrını evrene bırakalım… Ya da o büyük güce… Ya da inandığınız o ulu iktidara… Ancak sonuçta siz içinizde yapıcı gücü keşfettiğiniz takdirde, bilin ki, hayatınızda olumlu değişiklikler olacak ve bu da sizi mutlu kılacak.

Bana kalırsa bu konuda konuşulması gereken ana temalardan biri de; mutluluk sebebini bir kişiye bağlamak… Örneğin sevgiliye… Eğer böyle bir yoldaysanız derhal toparlanın derim ben. Hemen kendinize sağlam bir tokat atın, siz kendinize kıyamıyorsanız bırakın arkadaşınız sizi güzelce tokatlasın J Zira mutluluğun, huzurun, yaşam sevincinin sırrı tamamen “siz”de… İçinizde… Sizler o kadar özel canlılarsınız ki; varlığınız çok kıymetli. Bunu sakın bir başkasının ruh haline adapte etmeyin. Sakın… Unutmayın ki, o da her şey gibi geçici. O ya da bu şekilde, her şey ve herkes gibi hayatınızdan bir şekilde çıkıp gidecek. Siz varsanız her şey var; siz yoksanız hiçbir şey yok… Sevgiliniz de yok… Eğer ille de bir şeye bağlı ve bağımlı olmak istiyorsanız çok daha nefis yollar var. Örneğin birilerine iyilik yapmaya adayın yaşamınızı… Ne bileyim yetimhanelere gidip çocukların saçlarını okşayın, huzurevlerine gidip onlarla sohbet edin, gözü görmeyenlere kitap okuyun, sokaktaki canlılara su ya da mama verin… Para harcamadan yapabileceğiniz o kadar çok iyilik var ki… Bunları yaptığınız ve sadece bireysel yaşamadığınız sürece ruhunuza yansıyan huzur, inanın sizin yaşamınızı da ışıkla aydınlatacak. Mutluluk da huzur da maddede saklı değildir… Öncelikle bunu kabul edelim. Yunus Emre ne demiş: “Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olurmuş.” Belki de şimdi maneviyatın tam sırasıdır. Belki de şimdi maddenin sunduğu mutluluğun geçici olduğunu anlamanın tam zamanıdır. Bunu derken, ben size, parayı pulu atın, kendinizi ibadete verin demiyorum. “Ferrasini Satan Bilge” olmaya gerek yok mutluluk için… Bu zamanda bu da mantıkdışı olur. Benim kastettiğim maneviyat: içinizdeki sizi keşfetme yolculuğuna çıkın. Dünyaya geldiğimizdeki masumiyetimizi düşünelim; oysa yaşadığımız sürece neler öğrendik… Kıskançlığı, güven problemini, aç gözlülüğü, hırsı, kibri, intikamı, kini vs. İşte içsel yolculuğumuzda bunları öğrenmediğimiz dönemlere ulaşabilirsek; yani zihnimizi ve ruhumuzu minimum derecede kirli hale getirebilirsek; bundan daha güzel bir manevi kazanç olabilir mi? Tamamen sevgi ile beslenen bir insandan daha güzel bir canlı olabilir mi? Ve bu sevgi ile beslenen insan modeli; elindekilerin değerini bilip mutlu olmaz mı? Çevresine mutluluk saçmaz mı?

Diyeceğim o ki; mutluluğun sırrı “mutlu an”ları çoğaltmaktan geçer. Mutlu an’lar ise, biz yarattığımız sürece gerçekleşir. Seçim sizin elinizde… Yaşadığınız olaylarda bir mutluluk sebebi yakaladığınız sürece mutlu olacak; aksi takdirde başınıza gelenlere lanet edip duracaksınız. Eh, lanet ettikçe de muhtemelen bu negatifliğin sürmesini sağlayacaksınız. Her iki şekilde de, bakış açınızın Pollyanna kadar olmasa da olumlu yönde olması sizleri daha huzurlu kılacaktır inancındayım. Mutlu, umutlu ve huzurlu bir yaşam dilerim.

İlk Yayın: http://www.oncuhaberler.com

9.614 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • SAKARYA – Son SınırSAKARYA – Son Sınır Başlarken… Tarih, sebep sonuç ilişkisi içinde akan bir nehir gibidir ve geçmişte yaşanan her olay gelecekte yaşanacak bir olayın sebebidir. Burada okuyacaklarınız, sadece tarihi bir […]
  • Kader Ajanları ve 21. Yüzyılda Modern SavaşKader Ajanları ve 21. Yüzyılda Modern Savaş Gazeteci Lisa Howard sorar: -“Bir devrimcinin sahip olduğu en önemli özellik nedir? Che yanıtlar: -AŞK. Bu yanıt çok şaşırtmış olmalı ki tekrar etmekten kendini alamaz genç kadın. […]
  • İyiler de kazanır … Ken Loach ve “ümit etmek” üzerine !İyiler de kazanır … Ken Loach ve “ümit etmek” üzerine ! Metin ve Kemal Kahraman’ın gönlünden dökülen eserdeki gibi; “Çılgın zamanlarda yaşamak bize düştü Ölümün acımasızlığı her zamankinden beter Gidenler Gelenler Düşenler Ah zamanın […]
  • Gerçeği İnşa Eden YalanlarımızGerçeği İnşa Eden Yalanlarımız Ünlü şef Seattle’ın mektubu vardır, bilirsiniz. Aslında ortada mektup falan yoktur ama, vardır. Gelin bakalım. Sene 1854, ABD Başkanı Franklin Pierce ABD’nin kuzeybatısına […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Nisan 2024
P S Ç P C C P
« Mar    
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  

Arşivler