felsefe taşı

Başparmak Sorunu

Başparmak Sorunu
Mart 11
08:18 2019

Sevgili okuyucu, evrimimizin en önemli aşamalarından biri belki kimsenin pek aklına gelmeyen baş parmak sorunudur. Evrimimizin bir aşamasında insanoğlu bir yol ayrımı yaşadı. Bu yol ayrımında ya bilinçli bir birey olup aklını kullanma yolunu seçecekti ya da sadece üreyen ve beslenmesini düşünen bir tür olma yoluna girecekti. Elbette bu seçim bilinçle yapılmış bir seçim değil, öyle olmadığı için de diğer primatlardan ayrılan insansılar, bu ismi yani insansı ismini aldılar ve onlardan bir kol insan’ı oluşturdu. Peki bu başparmak sorunu nereden çıktı diyeceksiniz. Şuradan. İnsanoğlu ağaçlardan düzlüklere indiğinde ayağa kalkmışı hatırlarsanız. İnsanın ağaçta dallara tutunmasını sağlayan kuyruğu ve uzantılarının yapıları bu aşamada değişmek zorunda kaldı. Arka ayaklar dengede durması için tabanı daha düzleşerek koşmaya ve dik durmayı sağlamaya yöneldi, ayak baş parmağı yana değil ağırlığı taşıması için ileri yönelerek kavramaktan çıkıp koşmaya yöneldi. Yani bunu sağlayamayan bireyler düzlükte yaşayamadılar ve diğerlerinin genleri sonraki nesillere aktarılarak bu yeni türün aşamalarından biri tamamlandı. Ön ayaklar yine arkayla aynı yapıdaydılar ancak bu sefer düzlükte ağaçlara tutunmayı sağlayan yapı artık yok olmalıydı. Düzlükte insana başka bir şey gerekiyordu düşmanlarından korunmak ve av bulmak için. Çünkü insansı otla birlikte et de yiyebilir hale gelmişti ve bunun için avcılık yapmak zorundaydı. Avcılık yapmak için gereken şey ön ekstremitelerini kullanmaktır. İnsansı kediler gibi çevik değildi ve güçlü kas, çene ve pençeye de sahip olmadığına göre hayatta kalmasını sağlayacak başka bir alete gereksinimi vardı. İşte o alet elleri oldu. Baş parmak sorunu burada ortaya çıktı. O ana kadar evet her canlı gibi insansı da beş parmaklıydı ve ağaç dallarını kavrama yeteneği vardı ancak bu durumda düzlükte başarılı olması imkansızdı çünkü tutunup sallanacak bir ağaç dalı yoktu artık. Koşmalı ve dik durmalı ve düşmanlarını görmeliydi. Ama düşmanlarını nasıl savuşturacak ya da nasıl avlanacaktı? Bunun için gerekli alet başparmağının kavrama biçime gelmesi haliydi yani diğer parmaklara göre daha kısa ve onlara dik açılı olmalıydı ki kavrama sağlanabilsin. Bunu yapabilen bireyler doğadan elde ettikleri dalları, bir elleriyle tutup diğer elleriyle onları soyup kendini koruma aracına çevirmeye başladılar. Baş parmak gönye halini aldıkça kavrama yeteneği arttı ama bu olgu bir diğer olaya neden oldu. İnsansı ellerini kullanarak silahlar yapmaya başladı yani düşmanımı nasıl yakalarım, kendimi nasıl korurum’u düşünmeye koyuldu. Düşündükçe bunu uygulayabilmek için elini kullanmaya, elini kullanıp yeni bir ürün ortaya çıkardıkça onu nasıl geliştiririm düşüncesini taşımaya başladı. Bu el beyin ilişkisi insansıda beynin gelişmesine ve hacminin büyümesine neden olmuştur. İnsansı böylece zaman içinde insan halini aldı. Beyin hacmi geliştikçe elini kullanma (bugün buna ince motor becerileri diyoruz) yetkinliği gittikçe arttı ve elini kullanma yetkinliği daha detaylı düşünmesine ve daha karmaşık aletler yapmasına neden oldu. İşte bu noktada insan teknoloji geliştirmeye başladı. Çünkü karmaşık aletler yapmaya başladığı andan itibaren beyni de hacimsel olarak gittikçe büyüdü, ancak insan kafatası bir dış kabuk olduğundan beynin büyüyecek fazla yeri yoktu peki ne oldu? Beyin kıvrımları kendi üstlerine katlanarak büyüdüler ve beyin hacmi günümüz büyüklüğüne yani erkekte 1500, kadında 1250 cm3e çıkınca (bu oranlar kadının daha az zeki olduğunu göstermez, fiziksel olarak daha zayıf olduğunu göz önüne alırsanız eşit boyutlu demektir) insansı, homo sapiens adını aldı ve günümüzde bu el beyin ilişkisi nedeniyle zekanın evrimi devam etmekte. Artık aletleri biz ellerimizle yapmıyoruz belki ama ellerimizle yaparmış gibi düşünme yeteneğini yani soyut düşünceyi geliştirdik. Çünkü el beyin ilişkisi birbirini destekleyip büyütürken bir sonraki aleti yapmak isteyen insanoğlu bunu hayal etmeye ve nasıl o şekle getireceğini düşünmeye koyuldu. Hayalinde canlandırdığı aleti somuta indirgediği anda soyut düşünceye ulaşmış oldu ve elbette konuşma yetisi, kavramlara isim verme yetisi gelişince dil gelişti ve dil soyut düşünce yeteneğini büyüttü. İşte el-göz-beyin koordinasyonu bugün soyut düşünme yeteneği ile birleşerek ifade ve anlatım yeteneklerini geliştirdi böylece başkalarına iletebildiğimiz düşüncelerimiz ve başkalarından aldığımız düşünceler, toplam bilgi miktarındaki artışın öncüleri oldular. Dünyanın çeşitli yerlerindeki insanlar ilk zamanlar seyahatlerle, sonra mektuplaşarak günümüzde elektronik sistemler yoluyla haberleşerek bilgilerini dünyaya yaydılar ve bu bilginin tüm dünyada paylaşılmasına, dolayısıyla paylaşılan bilgiyi tekrar keşfetmeye gerek olmadığı için bu bilginin üzerine yeni bilgilerin koyulmasıyla yeni icatların yapılması yeni teknolojilerin ya da bilimin gelişmesi mümkün oldu. Elbette insanoğlunun zekasının gelişiminin iyi sonuçları olduğu kadar kötü sonuçları da oldu. Ama dünya ya da evren belki de, iyiyle kötünün, olumluyla olumsuzun bir savaşımı üzerinden yürüdü ve yürümekte ve geçtiğimiz binlerce yıla baktığımızda insanoğlunun çok kötü savaşlara ve büyük katliamlar gibi kötülüklere imza atmasına karşın bilim (el-beyin koordinasyonunun yeni ismi) insanlığı her zaman pozitif yöne doğru götürmeye devam ediyor. El beyin koordinasyonunun bugünkü taşıyıcısı beynimizin gelecekte hacmen daha büyüyeceği-çünkü soyut düşünce oranı büyüyor, buna karşın örneğin kollarımızın daha zayıflayacağı öngörülüyor. Beynimiz hacmen büyüdükçe zeka kapasitemiz arttığı için dünya üzerine getireceğimiz bilgi miktarının geometrik hızla artması kaçınılmaz görünüyor. Evrim bildiğiniz gibi her an devam ediyor ama evrimin gözlenmesi ancak birkaç yüz bin yılda bir mümkün olabilir. Ama geriye dönüp internetin daha dünyada kaç yıldır var olduğuna baktığınız anda bile bilginin artış hızına yetişemediğinizi görüyorsunuz. İşte evrimin en önemli köşe taşlarından biri olan başparmak evriminin insanı getirdiği nokta ne ilginçtir ki bugünkü toplam bilgi ve zeka düzeyimiz ve soyut düşünce yeteneğimizdir. Başparmağımızın bizi önümüzdeki birkaç yüzyılda nereye götüreceği ise bambaşka bir tartışma konusu olabilir.

3.761 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Son NotaSon Nota İki kardeş hem mızrakla hem zıpkınla avlanabilen köyün en iyi avcılarıydı ve o gün av sırası onlarda olduğu için en keskin zıpkınlarını seçtikten sonra kulübelerinden çıktılar. Ormana […]
  • Cellat ve kurban ikilemiCellat ve kurban ikilemi Dün bir futbol kulübü başkanı maçta hakemlere kızdı "silahım olsa vururdum, samimi söylüyorum. Kendime nasıl hakim olayım, iyi ki yoktu" dedi. İyi ki yokmuş....! Hakem direkten […]
  • ARTIK İYİ OLANLARIN DEĞİL, İYİ OYNAYANLARIN DÜNYASI BURASIARTIK İYİ OLANLARIN DEĞİL, İYİ OYNAYANLARIN DÜNYASI BURASI ARTIK İYİ OLANLARIN DEĞİL, İYİ OYNAYANLARIN DÜNYASI BURASI..Shakespeare Bir süredir sizlerden uzak düştüm, affola.. Ama artık yuvama döndüm. Bu platformda sizlerle buluşmak benim için […]
  • Kendini İnkar Eden İnsanKendini İnkar Eden İnsan Sahiden ötekileri kimin için düşünüyorsunuz? Kendiniz için mi, kendileri için mi? Shannon’ın 1948’de gündeme getirdiği enformasyon teorisi “ilerleme” ile “gelenek” arasındaki bakış […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Ekim 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

Arşivler