Ayrı bir dünyadır deniz… Kendisini göreni taş eden Medusa misali… Ne olduğunu anlamasına fırsat bile vermeden, meftun eder kendisini seyredeni… Hele hele denize dokunmaya, denizi hissetmeye… Denizde, denizle yaşamaya alışmışsanız bir kere… Bir sevda olmanın da ötesine geçer… Bir yaşam biçimi, hatta yaşamın ta kendisi olur sizin için deniz… *** Kendi halinde, mütevazı balıkçı teknemle kıyılarında dolaştım ben bu duygunun [...]
Uğur Oral
Çok değer verdiğim bir dostumla sohbet ediyorduk geçen günlerin birinde… Uzun zamandır tanıyordum kendisini… Genellikle dinlemeyi, konuşmaya tercih ederdi. Konuşurken de sözlerini hep özenle seçer, kimseyi kırmamaya azami özen gösterirdi. Şaşırtıcı bir biçimde, belki de ilk defa, eleştiri dozu yüksek bir konuşma dinliyordum ondan… Birilerini tenkit ediyordu… Ama her zamanki zarafeti, sözlerine yansıyordu yine… Konuşurken, insiyaki ve mütemadiyen, “Haddimi [...]
Başlangıçları sever insan… Bilinmezlerle yüklüdür zira başlangıçlar… Ve her bilinmez, içinde potansiyel bir umut barındırır… Yeni başlıyordur… Başlamak üzeredir… Henüz yaşanmamıştır… Bil(e)mez ki, başlarken neler olabileceğini… Kestiremez öncesinde… Umut eder sadece… O umut olmasa zaten, başlamak istemez… Başlamaz belki de… Başlangıçlar, emrindedir çoğu zaman insanın… *** Başlangıçlar yalındır, nettir… Hissettirir kendisini, yeni başlayan her şey… “Aşık mı oldum?” diye sorması abestir insanın kendi kendisine misal… Bal [...]
Yıllardır, gerek konferanslarımda gerekse katıldığım söyleşilerde hep aynı soruyla karşılaşırım… “Nasıl yazıyorsunuz?” Hep, kendi geliştirdiğim “Düşünce küveti” metaforuyla yanıtlandırırım bu soruları. Nasıl ki küveti doldurmak için önce gider tıpasını takmak lazımsa… Yazının başlığı da, düşünce küvetinin [...]
İletişim bilimi, “Dinleme” eylemini çeşitli kategorilere ayırır. Görünüşte dinleme, savunucu dinleme, yüzeysel dinleme vs. gibi… Kriter, dinleyicinin birisini hangi ruh haliyle, hangi amaçla ve nasıl dinlediğidir. Dinleme şekillerinden bir tanesi de “Tuzak kurucu dinleme”dir. Açıklayalım… Adından [...]
Selanik mübadili bir ailenin torunuyum… Rahmetli anneannem ve dedem de Selanik’te doğmuşlar… Türkiye ve Yunanistan arasındaki nüfus değiş tokuşu kararının ardından, 15 yaşında bir genç kızken ayrılmak zorunda kalmış Selanik’ten anneannem. Maaile İstanbul’a gelmişler, [...]
Kavramları tanımlamak zordur… Zira, bir şeyi tanımlamaya kalktığında, onun sınırlarını da belirlemiş olur insan… Tanımlama esnasında sınır hataları da olasıdır elbette… Yanılgılar da yaşayabilir insan… Bazen, çok benzer gibi görünen tanımlar arasında uçurumdan farksız nüanslar olabilir… Farkında [...]
“İlk”ler unutulmaz(mış)… Teamül budur… Buna inanılır... Bu yüzden hep “İlk”lere düzülür methiyeler… Ama ben biraz farklı düşünüyorum… Ve asıl, “Son”ların unutulmayacağını iddia ediyorum… Belleklerdeki “Unutulmazlık” payesini, “Son”(lar)a vermeyi daha uygun buluyorum. “Her şeyin temeli ‘Son’dur” diyen Aristo ile [...]
Fikirlerine değer verdiğim, saygı duyduğum bir büyüğüm var. Çok eski bir dostumun da babası aynı zamanda. Yetmiş yaşını çoktan geride bırakmış… Geçenlerde karşılaştık; çay içiyordum, masaya davet ettim. Çocuklar gibi heyecanlı bir hali vardı [...]
Çağı yakalayanlardan mısınız? Çağa yakalananlardan mı? Hayır, hiç de aynı şeyler değil aslında. Çağı yakalamak, yeniliklere vakıf olmak, günün koşullarına uyum sağlamak demek. Çağa yakalanmak ise, yeni düzenin hayatınızı ele geçirmesi… Adeta sizi zorla kendisine uyarlaması. Tüm [...]