felsefe taşı

Kristal Vazodaki Çiçekler

Kristal Vazodaki Çiçekler
Ocak 12
16:38 2021

Selanik mübadili bir ailenin torunuyum…

Rahmetli anneannem ve dedem de Selanik’te doğmuşlar…

Türkiye ve Yunanistan arasındaki nüfus değiş tokuşu kararının ardından,
15 yaşında bir genç kızken ayrılmak zorunda kalmış Selanik’ten anneannem.

Maaile İstanbul’a gelmişler, yerleşmişler.

****

Birçok yabancı ülkede bulundum röportajlarım vesilesiyle.

Kendim icat ettiğim bir oyunu oynarım her yurt dışına çıkışımda.

Bulunduğum şehrin en merkezi yerine gider, gözlerimi kapatır şehri dinlerim.

Şehrin bana söyleyeceklerine kulak kesilirim.

Şehir konuşur, ben dinlerim.

***

İlk defa, yine bir röportaj vesilesiyle 25 yıl önce gitmiştim Selanik’e…

Şehrin sembolü, “Beyaz Kule”nin hemen yanında gözlerimi yumdum, kulak
verdim Selanik’e…

“En nihayet geldin bana.” dedi Büyük İskender’in kız kardeşinin adını
taşıyan Selanik.

Çok şaşırmıştım, yaşadığım bu şoku asla unutamam.

Selanik dile gelip konuşmuştu adeta benimle.

Kırgın geliyordu hatta sesi…

Başkonsolosluk görevlilerinin yardımlarıyla anneannemin doğduğu,
yaşadığı sokağı da buldum Selanik’te.

Kaldırıma oturup, rahmetli anneannemin zamanında üzerinde yürüdüğü
taşları okşadım dakikalarca…

Geçmişime dokunuyordum sanki..

Köklerimi, özümü hissettim adeta…

“Toprak çeker.” derler…

Çekmekle kalmaz, içine alırmış meğer toprak, anladım.

***

Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf’un “Doğu’dan Uzakta” isimli
kitabının kahramanı Adam, iç savaş çıkınca Paris’e kaçarak terk eder
ülkesi Lübnan’ı.

Yıllar sonra geri döndüğünde, not defterine düştüğü şu not çok anlamlıdır:

”Her akşam anavatanımdan niçin uzaklaştığımı bir kez daha keşfettiğim
doğru; ama her sabah ondan niçin asla kopmadığımı da keşfediyorum.”

***

Anavatan neresidir peki?

Kişinin nüfusa kayıtlı olduğu yer mi?

Doğup büyüdüğü coğrafya mı?

Yoksa yaşamını sürdürdüğü şehir mi?

Bence bu soruya en doğru yanıt, kişinin kendisini ait hissettiği yer
olmalı…

***

Van’a gitmiştim yıllar önce, görev yaptığım gazete adına, bir etkinliği
izlemek için…

İki gün kaldım Van’da.

Dönüş yolunda, uçakta, duayen bir gazetecinin yanındaki koltuğa
kesilmişti biletim.

Uçuş sırasında sohbet ederken “Ağabey” dedim, “İnanır mısın, iki günde
özledim İzmir’i. Gözümde tüttü resmen.”

Bilge bir gülümsemeyle “Evlat” dedi, “Şehri değil, şehrin
hissettirdiklerini özler insan.”

***

Şehir veya ülke dediğimiz şey ne ki aslında?

Sınırlarla çevrili bir toprak parçası…

Yollar, evler, sokaklar ve caddeler…

Ve bu toprak parçası üzerinde yaşayan insanlar.

Bu şekilde baktığınızda aslında ne kadar boş değil mi?

Ve hepsi birbirinin aynısı…

İşte, bu toprak parçasını “Bizim” kılan şey bize hissettirdikleri,
kattıkları…

Ya da bizim ona yüklediğimiz anlamlar…

Yaşadıklarımız…

Anılarımız…

Paylaştıklarımız…

Sahiplenme ve aidiyet, şehirden bağımsız olarak, insanın kendi kararı…

Nerede yaşadığımız değil kriter…

Nerede olmak istediğimiz…

Nereye ait olduğumuzu hissettiğimiz belirleyici bu bağlamda…

***

Plajda yürürken kumların üzerinde beliren ayak izlerimiz gibi…

Anılar, yaşanmışlıklar bırakıyoruz sürekli arkamızda, yaşam yolculuğumuzda.

Farkında olmadan belki de, bir parçamız kalıyor yolumuzun geçtiği
yerlerde…

Meşhur masaldaki Hansel ve Gretel’in dönüş yolunu bulmak için saçtıkları
ekmek kırıntıları gibi…

Yaşadığımız yerlere anılarımızı saçıyoruz…

Bir gün, geçmişimize dönmek istediğimizde, yolumuzu göstermesi…

Bize nereden geldiğimizi hatırlatması için…

***

Güzellik göreceli…

Ve bir şehri güzel kılan, aslında bizde bıraktıkları…

Ya da bizim onda bıraktıklarımız.

Varoşta, bir gecekonduda doğup büyüyen birisi mesela, Paris’e değişmez
çocukluğunun geçtiği o yokluk kokan mahalleyi.

Çünkü onundur orası…

Sığınağıdır onun.

Doğduğu toprakları terk edip büyük şehirlerde yaşamaya karar verenlerin
geldikleri coğrafyaya özlemlerinin asla bitmemesine hak veriyorum bu açıdan…

Güneş her yerde ve herkes için farklı doğuyor aslında…

Kuşlar bile her coğrafyadaki insan için farklı ötüyor.

Kuş da aynı oysa güneş de…

Ama yaşanan kadar, nerede ve nasıl yaşandığı da önemli.

Daha da önemli belki de…

İnsan da, kendisine mutluluğu çağrıştıran neresiyse, oraya ait son tahlilde…

***

Amerika’da öğrenim görmüş, oraya yerleşme şansı varken Türkiye’ye dönen
bir arkadaşımla sohbet ediyorduk…

Neden döndüğünü sorduğumda şöyle demişti…

“Bulunduğum yerde hayat öyle düzenliydi ki, ülkemin kargaşasını,
kaosunu, gürültüsünü bile özlüyordum.”

Birçoğumuzun tahammül edemediği bu karışıklık bile özlenebiliyormuş
demek ki…

Gülü sevenin dikenine katlanması misali…

Sevenin sevdiğinin kusurlarını sineye çekmesi gibi…

Hal böyleyken, insan nereye alıştıysa, en güzel anılarını nerede
bıraktıysa oraya ait.

Alışıp kanıksadığının yerine bir şey koyamıyor insan…

Vatan doğduğumuz yer değil aslında…

Nerede ölmek istiyorsak, orası vatanımız…

Sevdiklerimizin mezarları hangi şehirdeyse, o şehre aitiz.

Orası bizim vatanımız…

***

Şehirler geçmişimizin, anılarımızın emanetçisi aslında.

Zamanı dondurup, saklıyoruz şehrin sokaklarına.

Yıllar sonra ziyaret ettiğimizde, elimizle koyduğumuz gibi bulmak
istiyoruz geçmişimizi.

ilk kez, annemizin babamızın elinden tutup gittiğimiz ilkokulun önünden
geçtiğimizde…

Aşık olup, sabaha kadar şarap içtiğimiz o bankı gördüğümüzde.

Yaşadığımız haksızlığı hazmedemeyip, gözden uzak, sessizce ağladığımız
ağacın altına geldiğimizde.

Zamanında arkadaşlarımızla bilye yuvarladığımız sokakları arşınladığımızda…

“Puzzle”ın eksik parçaları yerlerine oturuyor sanki…

Tamamlanıyoruz…

Biz oluyoruz.

***

Günümüz insanının hapsolduğu yalnızlığın sebebi de bu değil mi?

Ait olduğu yere yabancılaşması…

Sığındığı limanda kendisini hep misafir hissetmesi…

Aynı ülkede, aynı şehirde hatta, gurbeti yaşaması…

Geçmişinden kopması…

Ve en kötüsü, en vahimi…

Geçmişine dönmek istese bile…

Kendisine geçmişi anımsatan bir şeyin kalmadığı gerçeğiyle yüzleşmesi…

***

Anılarımız solmuş fotoğraflara hapsolmasa keşke…

Keşke sakladığımız sararmış fotoğraflardaki evleri, sokakları bir gün
yolumuz düştüğünde bıraktığımız gibi bulabilsek yine…

Asla geri döndüremeyeceğimizi bilsek bile, hiç olmazsa bir kez daha
dokunabilsek geçmişimize…

Ne yazık ki mümkün değil artık bu…

***

Kaçımızın doğduğu ev aynı şekliyle duruyor?

Kaçımız, çocuğuna, torununa “Ben bu evde dünyaya geldim” deme şansına
sahip günümüzde?

Merdivenlerinde horoz şekeri yaladığımız o evlerin yerinde dev apartman
blokları yükseliyor artık.

Kuşlara sapan attığımız yeşil alanlar AVM oldu.

Taştan kale kurup maç yaptığımız sokaklar araçların işgalinde…

Geçmişimiz beton yığınlarının altında kaldı.

Anılarımızla aramıza buldozerler girdi…

Gözlerimizi kapatıp dinlediğimiz şehrin anlattıklarıyla
hafızalarımızdakiler örtüşmüyor.

Şehrin diline yabancı hissediyoruz kendimizi…

Girişini ve gelişmesini asla yeniden okuyamayacağımız öykülerin sonucunu
yazmaya çalışıyoruz…

***

Elimizden gidenler şehirler değil aslında.

Geçmişimiz…

Yaşanmışlıklarımız…

Anılarımız…

Bir şeyler eksik artık.

Dalından koparılmış çiçekler gibiyiz.

Çok şık, kristal vazolarda yaşıyoruz belki…

Ama köklerimizden yoksunuz…

1.296 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Ne Bileyim Kardeş!Ne Bileyim Kardeş! "Ne bileyim kardeş." Adlı mahsun eser. Kula'daki tarihi lokantanın vitrininde güveç kabında mis gibi kuru fasulye. Yanında güveçte sarma dolma, güveçte kavurma, güveçte türlü… […]
  • Arya ve Hayatını Seçen KadınlarArya ve Hayatını Seçen Kadınlar Games of Thrones hayranları, dizinin sonunu beğenmediler. Ne Gece Kralı'nı öldüren Arya'nın uzaklara gitmesi ve bir Kaşif olması, ne hırsına yenilen Daenerys'in hayatını kaybetmesi […]
  • Ana, Çocuk ve E(k)mekAna, Çocuk ve E(k)mek “ İşçilerin yaşadığı dış mahallenin dumanı ve yağ kokusu içinde, fabrikanın düdüğü her gün böğürüp titreşirdi. Asık suratlı, kasları hâlâ yorgun insanlar, ürkütülmüş hamamböcekleri gibi […]
  • Günümüz nimetleri…Günümüz nimetleri… Tarihten çok önceki zamanlarda da insanlar vardı. Homo sapiens olarak bizler primatlar takımının (bütün maymun türlerini ve kimi bilginlerin sınıflandırmasına göre insanları da kapsayan […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Ekim 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

Arşivler