felsefe taşı

Mitolojik Yaratıklar

Mitolojik Yaratıklar
Mayıs 07
15:32 2014

“Artık elinde mitolojinin anahtarı var. Ruhun tüm kapılarını açmakta özgürsün.” Jung.

Mitolojide geçen ilginç canlıları, canavarları ve yaratıkları bir derleme ile bir araya getirmek, birlikteliklerindeki bütünü görmek için faydalıdır. Jung’a göre insanlığın kolektif bilinçaltına bağlanıp bu simgeleri, varlıkları buradan çekip dünyamıza da getiren bizleriz. Kimisi aslında bir erdemin kimisi ise bir kötülüğün sembolü olabilir. Hep birlikte “Bir ve Bütün”ü tamamlayan sıfatları ve özellikleri de barındırırlar. Kimilerine göre yaşamış, kimilerine göre efsane, mit, masal ne olursa olsun sayfalarda, filmlerde en önemlisi hayal gücümüzde hala yaşamaktalar ve yaşayacaklar… Mitoloji ve mitolojik yaratıklar, bizi, bize anlatan önemli sembolizma barındıran kaynaklardır. İnsanı ve evreni tanımak isteyip de mitoloji ile ilgilenmemek olası değildir. Mitoloji ve mitolojik figürler; kendini bilmek, tanımak için değerli birer hazinedir. Her yolculuk kişinin kendinde başlar yine kendinde biter… Kahramanın yolculuğudur bu, kahraman da bizlerizdir, öğreti, erdemler ve erdemsizlikler hep birlikte yaşanarak okuyucuya iletilir.

Öne çıkan bazı mitolojik varlıklar şunlardır:

Satir: Satirler, Yunan mitolojisinde yer alan yarı keçi yarı insan kır ve orman koruyucularıdır. Gövdelerinin belden üstü insan, belden aşağısı ise teke biçimindedir. Satirler çoğunlukla ellerindeki flüt ile birlikte tasvir edilir.

Nemf: (Nymphe) Su perileridir. Yunan Mitolojisinde yeri ve denizi dolduran dişi, tanrısal varlıklardır. Ölümsüz değillerdir ama çok uzun yıllar yaşarlar ve hep genç ve güzel kalırlar. Mitlerde genellikle perilerin güzelliğine vurgu yapılır.

Peri: Birçok farklı kültürün efsane ve mitolojisinde bulunan bir ruh veya doğaüstü yaratıktır. Genellikle insan görünümünde, çoğunlukla çok küçük olan ve uçmak, büyü yapmak, geleceği görmek veya etkilemek gibi doğaüstü güçlere sahip olduğu düşünülen ve böyle tasvir edilen varlıklardır.

Ejderha: Kanatlı, dikenli kuyruklu, derisi pullu, ağzından ateş saçan dev kertenkele ya da yılan biçimindeki efsanevi canavardır. Batı tasvirleri kanatlıyken, Doğu’daki tasvirlerde kanat bulunmaz. Ejderhalarınkine benzer özellikler içeren efsanevi yaratıklar neredeyse her kültürde mevcuttur. Kahramanın egosunu sembolize ettiği söylenmektedir.

Elf: Doğaüstü varlık türüdür. Elfler İskandinav, Anglo Sakson ve Cermen kültür kollarına ayrılan kuzey kültürünün çok popüler bir halk inanışı figürüdür. Aslen İskandinavya ve İngiltere mitolojisinde yer aldığı varsayılan peri halkına verilen addır. Elfler kimi zaman iyi yürekli, şefkatli, hastalıkları iyileştiren, bitkilerin ve taşların gizli sırlarını öğreten varlıklarken, kimi zaman zararlı, hilekâr ve tehlikeli olabilirler. Şaşırtıcı güzelliktedir. Melodik bir ses tonuna sahiptirler. Elfler 1200 yıldan fazla yaşarlar. Bu yaşamın sonucunda ya yaşamdaki kötülüklerden sıkıldıkları için ölümü tercih ederler ya da bilinmeyen bir diyara göç ederler. Bu nedenle Elflerin ölümsüz oldukları söylenir. Elfler narindirler ancak hızlı ve güçlüdürler.

Dev: Birçok farklı kültürün efsane ve mitolojisinde, masallarında yer alan bir doğaüstü yaratıktır. Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir edilmiştir. Masallarda yaşadıkları yerler, genellikle mağaralar, ormanlar ve dağlardır.

Denizkızı: Denizkızları, belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, ama aynı zamanda bir balık kuyruğuna sahip olan efsaneleşmiş canlılardır. Dünya üzerinde birçok kültürde denizkızları farklı, ama birbirine çok yakın şekillerde betimlenmiştir. Denizkızları boğulma tehlikesi geçiren erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları olarak betimlenmişlerdir. Aynı zamanda bu erkekleri su altındaki krallıklarında yaşamaya da davet ederler.

Sirenler: Yunan mitolojisinde Sirenler ya da Seireneler adada yaşadıklarına inanılan deniz yaratıklarıdır. Bu yerlerin tamamı uçurumlarla ve kayalıklarla çevrili olarak betimlenmiştir. Buralarda dolaşan denizciler, sirenlerin söylediği şarkıdan büyülenip gemilerini kayalıklara doğru sürmüşler ve sirenlere yem olmuşlardır. Sirenler, denizkızlarından farklı olarak iki kuyruğa sahiptirler. Bu yarı insan yarı balık vücutlu insansıların efsaneleri M.Ö. 5,000 yılına kadar dayanır.

Cin: Modern veya antik birçok din ve inanışta, İbrahimî dinler de dâhil, bulunan bir tür ruhani mitolojik yaratıktır. Farklı inanışlarda farklı karakteristiklere ve özelliklere sahiptir. Arapçada cin, Eski Yunanca daimon olarak adlandırılır. Eski Yunancadaki kullanılan daimon veya Demon sözcüğü, tanrı anlamına gelir. Eski Yunanda tanrılar tek tanrılı döneme geçişte melek veya cin olarak değişime uğramışlardır. Cin; İslam mitolojisinde ise gözle görülmeyen, çeşitli şekillere girebilen, zaman zaman insanları yönetimi ve etkisi altına aldığına kadar birçok çoğu korku unsuru birçok fiilin kendilerine yüklendiği ruhanî varlıkları ifade eder. Muzip oldukları, işleri yapıp bozdukları söylenir.

Goblin: Goblinler, kötü ruhlu, huysuz, zararlı, çirkin vücutlu bir cin türüdür. Boyu bir cüceninki ile bir insanınki arasında değişik uzunluklarda olabilir. Yer aldıkları hikâyeye ve kültüre göre, goblinlere değişik yetenekler ve şekiller atfedilir. İngilizce’de “goblin” herhangi bir başbelası küçük yaratığı ifade etmek için kullanılan genel bir terimdir. Bazı geleneklere göre, goblin ismi Gob veya Ghob’dan gelir. Gob (Ghob), cinlerin kralıdır.

Simurg-Phoenix ya da Anka:
Simurg: Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur, tektir, erkektir. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Ayrıca çoğu zaman sadece “Anka” olarak anılmıştır. Halk etimolojisinde ilişkilendirilen ilk öğe Farsça sī “otuz”dur. Bu kuşun küllerinden yeniden doğduğu söylenir, yeniden doğuşun sembolüdür.

Mistik kuş Simurg Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak resmedilmiştir. Bir antik İran tanımında Simurg’un ölümsüz olduğu, Bilgi Ağacı’nda(Yaşam ağacı, Gaokerena’da) bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur. Simurg’un yere bereket bahşedeceğine ve dünya ile göğün arasındaki birliği sağlayacağına inanılır. Simurg ilahiliğin bir sembolü haline gelmiştir. Temelde Tanrı’nın yeryüzündeki cisimlenmiş yüzüdür. İyiliksever bir doğası olduğu ve kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılır.

Phoenix: Yuvasında yeniden doğmak üzere kendini yakan kuştur. Hep tektir, erkektir. Eski Mısır kökenli efsanevi ateş kuşunun Batı mitolojisindeki karşılığıdır. Yunan mitolojisinde Habeş diyarında yaşadığına inanılıp bir kartal büyüklüğünde ve çok uzun ömürlü olduğu söylenmektedir. Gözleri yıldızlar gibi parlaktır. Ömrünün sonlanmakta olduğunu anlayınca, kuru dalları zamkla sıvayarak kendine yuva yapar ve üstüne kurulur. Kızgın güneşin yuvayı tutuşturup kendini yakmasının ardından küllerinden bir yumurta meydana gelir ve ondan da yeni bir Anka çıkar. Bu sebeple Hıristiyanlar Phoenix’in öldükten sonra tekrar dirilmenin simgesi sayarak yorumlamışlardır.

Tüm zamanlar boyunca, o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur. Orta doğu tradisyonuna göre, Kaf Dağı’nda yaşar. Bu efsanevi kuş sembolizmlerinde simgelenen başlıca anlamlar, ruhsal aydınlanma, içindeki Tanrısallığı keşif ve reenkarnasyon olarak açıklanır. Phoenix sembolizminde kuşun yanması cehenneme iniş deneyimini, yeniden doğması ise arınılarak saf şuur halinin elde edilişini simgelemektedir.

Sentor: Sentorlar Yunan mitolojisinde kısmen insan ve kısmen at görünümlü yaratıklardır. Yarı insan ve yarı bedenli düşsel varlıktır. Genellikle kaba ve kötü yaratıklar olarak bilinirler. Sentorun sureti görenlere çok farklı ve ürkütücü gelmektedir. Yunan mitolojisinde sentorlar savaşçı, savaş yetenekleri gelişmiş, güçlü yaratıklar olarak tasvir edilmiştir.

Griffon: “Griffon” veya “Griffin”, genellikle aslan vücutlu, kartal kanatlı ve kafalı mitolojik yaratıktır. Antik Yunancada, kıvrılmış, kırık anlamındaki “grýps veya gryphos” sözcüklerinden türediği düşünülür. Griffinler hakkındaki bazı efsanelerde kuşun türü söylenmezken, diğerlerinde kartal sözcüğü geçer. Yine anlatılara göre, son derece cesur ve gururlu hayvanlardır. Bunlar pençelerinde insan, at, hatta fil taşıyabilecek kadar büyüktürler.

Sfenks: Sfenks, kafası koç, kuş veya insan, gövdesi ise uzanan bir aslan şeklini alan heykel. İlk önce Antik Mısır’da rastlanan Sfenks, antik Yunan mitolojisinde büyük kültürel önem taşımıştır. Sözcüğün Mısırca orijinal biçimi “kepes ankh” ya da “yaşayan heykel” anlamında “şeşep ankh”’tır. Mısır sfenksi antik bir efsanevi yaratıktır. Gövdesi uzanan bir aslan ve kafası genellikle bir firavunun kafasının şeklini alır. Gize Sfenksi doğuya bakar ve pençelerinin arasında bir tapınak yer alır. Aslan gövdeli, insan başlı bu Sfenks doğan güneşi ve firavun için yeniden dirilişi temsil eder. Yüzünün doğuya dönük oluşu, Güneş Tanrısı RA’yı her sabah doğar doğmaz görmesi içindir.

Sfenks tarihin en ünlü bulmacasını sorar kadim öğretilerin kapısından geçmek isteyenlere: “Hangi varlık sabah dört ayaküstünde, öğlen iki ayaküstünde ve akşam üçayak üstünde yürür?” “O yaratık insandır. Çünkü insan bebekliğinde ellerini de ayak gibi kullanarak dört ayak üzerinde emekler, yetişkin halinde iki ayak üzerinde yürür ama yaşlandığında yürüyebilmek için bir de baston kullanır yani üçayaklı olur.”

Minotor: Yunan mitolojisinde yarı insan-yarı boğa yaratık. Özgün sözcük Minotor’dur ve Yunanca “Minos’un Boğası” anlamına gelir. Klasik bir Yunan Efsanesi olan Minotor, öykü kısmı daha iyi anlaşılsın diye üç bölüme ayrılabilir. Girit’te hüküm süren güçlü kral Minos, gücünü kanıtlamak için denizler tanrısı Poseidon’dan ona kurban etmek üzere bir boğa vermesini ister. Posedion boğayı Minos’a verir. Fakat hayvan, Minos’un hoşuna gider ve Minos, boğayı kurban etmez. Bunun yerine başka bir boğayı kurban eder. Poseidon bunu fark ettiğinde çok sinirlenir ve Minos’un karısını boğaya âşık eder. Minos’un karısı Pasiphae, boğayla çiftleşir ve boğa başlı, kuyruklu ama insan bedenli Minotor doğar. Minotor herkese zarar veren bir yaratıktır ve bunun üzerine Labyrinthos adlı, içinden kimsenin çıkamayacağı yapıya kapatılır.

Hidra: Yunan mitolojisinde anlatılan üç başlı bir yaratığın adıdır. Hydra’nın nefesi bir insanı öldürecek kadar zehirlidir. Babası Typhon olan Hidra’nın Lerna gölündeki yuvası, ölümden sonraki dünya ile insanların dünyası arasındaki kapının tam ağzında yer almakta olup, Hidra ise bu kapının bekçiliği görevini üstlenmektedir. Hidra’nın öldürülmesinin çok zor olmasının sebebi kesilen her bir başın yerine iki tanesinin çıkmasıdır.

Gorgonlar: Yunan mitolojisinde keskin dişli, saç yerine başlarında canlı yılanlar olan, dişi canavarlardır. Efsaneye göre gözlerine bakanı taşa çevirirler. Gorgo kökü Yunancada “korkunç, berbat” demektir. Sivri köpek dişleri ve saçları yerine de zehirli yılanları vardır. Gorgonlar üç kız kardeştirler. Bunlar Medusa, Euryale ve Stheno’dur.

Himera: Diğer adıyla “Chimaira”, bir canavardır. Ağzından ateşler saçan, büyük, hızlı ve güçlü, bir aslan, bir keçi ve bir de yılan başına sahip, ön kısmı aslan, orta kısmı keçi ve arka kısmı bir yılandır.

Pegasus: Yunan mitolojisinde kanatlı attır. Perseus tarafından kafası kesilerek öldürülen Medusa’nın kafasından ya da toprağa sıçrayan kanlarından doğduğu gibi iki değişik söylence bulunur. Rengi tamamen beyazdır ve uçmasına olanak veren iki büyük kanadı vardır. Uçarken havada koşan at gibi görünür. Pegasus doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış ve tanrıların diyarına uçmuştur. Zeus’un yıldırımları getirme görevini üstlenmiştir.

Kerberos: Yunan mitolojisinde Hades’in yönettiği ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpektir. Kerberos Yunanca ‘çukur iblisi’ demektir. Dev zincirlerle bağlı olan bu köpeğin görevi yer altına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını önlemektir. Kerberos özellikle kapıların, eşiklerin ve sınırların bekçisi olmanın arketipi olmuştur.

Typhon: (Typhaon) Yunan mitolojisindeki en korkunç canavar olduğu söylenen Typhon, neredeyse bütün canavarlarının atası sayılır. Typhon, belden aşağısı yılan şeklinde, tanrıların dahi korktuğu dev bir yaratıktır. Yanardağ tanrısı olarak da tanımlanır. Annesi Gaia, babası Tartarus’tur. Titanlar gökten kovulduktan sonra tanrılara başkaldırır. Yüz başlı olduğu, başından alevler saçtığı, gözlerinin ateşle parladığı söylenir. Ehidna’yla birleşerek canavarlar yaratır. Kimi söylenceler göre Zeus’la savaşıp, onu yenerek vücudunu parçalar ve bir mağaraya gizler. Hermes ve Pan, Zeus’a yardım eder ve onu tekrar diriltirler. Zeus da Etna Dağı’nı üzerine atar. Yanardağın püskürttüğü lav ve alevlerin onun öfkesi olduğu söylenir.

Dryadlar: Yunan mitolojisinde ormanlarda yaşayan ağaç perilerine verilen isim olup Yunanca “meşe ağacı” kelimesiyle ilişkilidir. Ormandaki her ağacın bir dryad’ı olduğuna inanılır, ağaçları korumak gibi görevleri vardır.

Kraken: İskandinav kökenli efsanevi deniz canavarıdır. Anlatılan efsanelere göre bir ada kadar büyük, bir gemiyi direk tepesine kadar uzanan kollarıyla devirebilen efsanevi deniz yaratığı. Yunan mitolojisinde de adı sıkça geçmektedir.

Ouroboros: Kendi kuyruğunu ısıran bir yılan ya da ejderha şeklinde resmedilen sembol. Kendini yaratmayı sembolize eden kuyruğunu yutmuş bir yılan şeklidir. Sembol “doğanın ebedi döngüsü” ‘nü ifade etmektedir.

Trol: İskandinavya folkloründe geçen ve korkunç gözüken, insanımsı devasa yaratıktır. Troller folklörde, İngiliz peri masallarındaki Ogreler benzeri şeytani devlerden, dağlarda yaşayan, dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir edilmişlerdir.

Cüceler: İskandinav mitolojisinde kısa boylu, madencilik ve taş işçiliğinde epey ustalaşmış bir ırktır. Gençliklerinden itibaren sakal bırakmaya başlarlar. Sakallar onlar için bir semboldür. Dayanıklıdırlar.

Kikloplar: (Kyklop/cyclops) alınlarının ortasında tek bir gözleri olan, kaba saba devlerdir. İnatçıdırlar; kaba kuvvetlerinden ötürü, demircilik, taş ustalığı vb. ağır işlerle uğraştıkları düşünülür. Korkunç derecede çirkin ve tedirginlik verici ölçüde güçlü ve tehlikeli oldukları için, Kikloplar Uranos tarafından Tartaros’a hapsedilmişlerdi. Titanlar Savaşı sonrasında Zeus tarafından özgürlüklerine kavuşturulan bu yaratıklar arasında Kikloplar, savaşta aktif bir rol oynamışlardır.

Unicorn: Mitolojik tek boynuzlu attır. Kafasının ortasından düz bir boynuz çıkar. Saf ve masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvandır. Latince ismi olan Unicorn; “bir-tek” anlamına gelen “uni” ve boynuz anlamına gelen “cornus” sözcüklerinden türemiştir.

Medusa: Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi varlıktır.

Tüm bu mitolojik figürler, semboller bizlere ayna tutar. Kişisel bilinçdışının içeriği, daha önce bilinçte varolmuş yaşantılardan oluşur. Kolektif bilinçdışının içeriği ise insanın yaşam süresinde, bilincinde yaşanmamıştır. Kolektif bilinçdışı Jung’un “arketip”dediği imajlardan oluşur. Bu imajlar insana atalarından aktarılırlar. Yalnız insanlık tarihinin değil, insan öncesi evrimin de ürünüdürler. Arketipler, insanın vaktiyle atalarının geliştirmiş olduğu tepkilere benzer eğilimler göstermesinin kaynağını oluşturur. Arketip, ilkörnek sözcüğüyle eşanlam taşır.

Freud’un ortaya attığı ‘kişisel bilinçdışı” kavramına Jung, “kolektif bilinçdışı”’nı eklemiştir. Kişisel bilinçdışını kompleksler yönlendirirken, kolektif bilinçdışını “arketipler” şekillendirir. Arketip, içgüdüsel davranış ve algılama biçimleridir ve bunların izi rüyalarda ve mitolojik hikâyelerde bulunabilinir. “Bilinçdışı bizi bizden daha iyi bilir.” Arketipsel imgeler kendi doğalarında gizli olan sezgilerdir. Arketip, önsel ve ilksel algılama tarzlarıdır.

“Sembol, bilinçdışı enerjisi tarafından harekete geçirilen ipuçlarıdır. Bilinçdışının kontrollü olarak bilince taşınması sağlıklı bir süreçtir.” “Jung, Akıl hastaları ve mitoslar arasındaki benzerliği araştırmıştır. Bunun sonucunda, akıl hastasının hayallerinin, arkaik simge ve imgelerden oluşan kolektif bir fondan yararlandığını keşfetmiştir.”

İnsan, Bütünün ve temelinin “öz”üne bakarak; sembol ve alegori sanatını uygulayarak, “her şeyi bir sembol” gibi kullanarak, analiz etmeyi, zıtlıkları ve tamamlayıcılıkları tespit ederek insanî idrak kapasitemizin eksikliğini de düşünerek sürekli çaba ile Birliğe ulaşmak için çalışmaya devam eder. Hedef, insanın ve insanlığın özgürlüğüdür.

Arketipler yüksek düzeyli duygusal anlamlarla doludur. Kadim öğretiler, “İnsan gök ile yeraltını birleştirendir. Mikroyu makroya bağlayandır” der. Semaya “süper ego”, inmesi gerektiği yeraltına da “id” dersek “Kahraman” ya da “Yolcu” yeryüzünde bir nevi köprü olarak “ego”sunda bunları tamamlayıcı bir biçimde birleştirirse, zıtlıkların sınavından geçerse ve yataydaki sıradan düaliteden geçip dikeydeki “Bir” ve “Bütün”ü idrak ederse, aydınlanmayı yaşarken benliğinde hissedecektir. Bu da “id” in Ra’ya ya da nasıl isimlendirilirse isimlendirilsin insani idrak kapasitemizce tanımlanamayan o en Yüceye kavuşması, yatay ve dikey enerjileri daha yüksek seviyelerde kesiştirerek kendi içindeki kutsal Öz’ü de tanımasıdır…

“Kendimizi başkalarının aracılığıyla keşfederiz.” Carl Jung

Berk Yüksel

Kaynakça:
Vikipedia özgür Ansiklopedi
Azra Erhat; Mitoloji Sözlüğü
Narsisizm ya da Şişkin Ego…yansımaları; Yavuz Çekirge
Turbanın evrimi; ümit iris
http://www.hipnoterapi.com/jung.htm
Carl Gustav Jung; Berk Yüksel

11.722 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Anne ArketipiAnne Arketipi Ay ve Güneşin kavuşumu arasındaki bu Anne - Bebek imajı; Anima - Animus Bütünleşmesinde Anne Arketipinin önemini anlatıyor adeta... Anima (Bir erkeğin iç kadınsı tarafı) da Animus (Bir […]
  • AsklepionlarAsklepionlar Tarihin ilk çağlarında tıbbi tedavi, harici incinmeler ve yaralarla sınırlıydı. Savaş meydanlarında vücuda saplanan silahlar çıkarılır, kanama bandajlarla durdurulmaya çalışılırken, […]
  • MitolojiMitoloji “İnsana değerini veren sahip olduğu yahut sahip olduğunu zannettiği hakikat değil, ona yaklaşmak için harcadığı çabadır; zira mükemmelleşmesi hakikate sahip olmakla değil, onu araştırmakla […]
  • Mitolojide Echo ve Narcissus’un HikâyesiMitolojide Echo ve Narcissus’un Hikâyesi Ovidius’un “Dönüşümler”’inde 3.kitap 340. mısradan itibaren anlatılmaya başlanmıştır bu hikâye. Echo diye bilinen yankı ve meşhur Narcissus’un hikâyesi… “Narcissus doğduğu gün, Kâhin […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Ekim 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

Arşivler