felsefe taşı

Lykurgos ve Sparta’da Ütopik Yaşam

Lykurgos ve Sparta’da Ütopik Yaşam
Nisan 24
16:10 2015

Bir adam düşünün; ağabeyi Polydektes ölünce istemeden kral oluyor. Daha sonra yengesi (ölen ağabeyinin eşi) ‘nin hamile olduğunu öğrenince; doğacak çocuk erkek olursa, krallığı ona bırakacağını ilan ediyor ve o günden sonra krallığı naip olarak yönetiyor. Erkek yeğeni doğunca, taht oyunlarından da kaçınmak üzere, bayram ederek kaçarcasına tahtı bırakıyor, toplam 8 ay Krallık yapmış oluyor. Peki sonra? Ülke ülke gezip, ülkelerin yönetim sistemlerini inceliyor. Bir müddet sonra “sana ihtiyacımız var, gelip yönetime geçmelisin” çağrısı üzerine, ülkesine dönüyor ve krallığı devralıyor. Öğrendiklerini uygulamaya başlıyor. İnsanların gelecek kaygısı olmadan eşit ve mutlu oldukları bir düzen kurmaya, böyle bir toplum yaratmaya çalışıyor. Ortaya koyduğu sistemden “Lykurgos Yasaları” oluşuyor ve bu bilgi günümüze kadar ulaşıyor. Bu yasalarla, ülkesi Sparta 500 yıl kadar daha yönetiliyor.

Evet, bu adamın adı Lykurgos(Likurgas), ülkesi SPARTA ve yıl M.Ö. 800 civarı. Ülkedeki toplumsal düzende yaptıkları ancak Ütopya olarak açıklanabilir. Fakat fikirler uygulamaya geçtiği, gerçek ve pratik hayatta karşılık bulduğu için, Ütopya kavramının içerisinde düşünülebilir mi emin değilim doğrusu. Kurduğu sisteme; “Tarihin ilk Sosyalist devleti” nitelemesini yapanlar da vardır. Lykurgos, kafasındaki tüm sistemi uygulamaya koyup, bunların kural ve yasa haline geldiğini gördükten sonra ne yapıyor? “Artık bana ihtiyaç kalmadı” diyerek, ölüm orucu yöntemiyle yaşamına son veriyor.

Lykurgos krallığı bıraktıktan sonraki gezilerine Girit’ten başlıyor. Orada yönetim biçimlerini inceliyor, ünlü kişilerle görüşüyor. Kimi yasaları beğeniyor ve Sparta’ya dönüşünde onları uygulamayı aklına koyuyor. Girit’te bilgeliği ve politika sanatındaki üstünlüğü ile tanınmış Thales ile dost oluyor. Onun Sparta’ya gitmesini sağlıyor. Böylece Thales Sparta’lıları yetiştirmekte Lykurgos’un bir çeşit öncüsü oluyor.

Girit’ten küçük Asya’ya (Anadolu) geçiyor. Niyeti azla yetinen Giritlilerin sade yaşayışlarıyla İonia’nın süs ve gösteriş düşkünlüğünü karşılaştırmak… Homeros’un destanlarıyla da ilkin orada karşılaşıyor. Bu destanları, bölük pörçük bilen Hellen hemşerileri için, memleketine götürmek üzere yazıp bir araya getiriyor. Spartalı Hipparkhosoğlu Aristokrates’e göre Lykurgos; Anadolu’dan Mısır’a, oradan Libya ‘ya, İberya ‘ya ve son olarak da Hindistan’a gitmiştir.

Yurdundan gelen “geri dön” çağrıları karşı konulamaz hale gelince geri dönüyor. Herkesin kendisine iyi gözle baktığını görünce, hemen düzeni toptan değiştirecek bir anayasa hazırlama işine girişiyor, yepyeni bir rejim kurma gereğine inanmaktaydı. Delphi tapınağına gidip Tanrıya kurban sunarak işe başlıyor.

Lykurgos’un getirdiği birçok yenilik arasında ilk ve en önemli olanı Senato kurumudur. Halk ve Krallar arasına konumlanan 28 kişilik Senato, bir çeşit denge unsuru olarak yönetimi dengeliyor, güven, düzen ve süreklilik sağlıyordu. Bu da yeterli bulunmayarak Ephoros(Gözcü, bekçi)’lar kurumu oluşturuldu. Ephoros’luk günlük deyimle ‘Bakanlık’ anlamındadır. Senato tarafından 1 yıllık süreyle seçilirlerdi ve (örneğin kralı tutuklayabilecek kadar) geniş yetkilerle donatılmışlardı.

Lykurgos’un giriştiği ikinci ve en cüretli reform, toprakların yeniden paylaştırılmasıdır. Herkes geçim bakımından eşit olacak, kimsenin erdemden başka üstünlüğü olmayacaktı. Ülke topraklarını binlerce parçaya böldü ve erkek başına yılda yetmiş ve kadın başına da on iki medimnosluk(52,41 litre) arpa, buğday ve sebze sağlayacak şekilde dağıttı.

Daha sonra taşınır malları da paylaştırmaya çalıştığında, kimsenin elindekini doğrudan doğruya vermeye katlanmadığını görünce, dolambaçlı bir yola saptı. Önce altın ve gümüş parayı ortadan kaldırdı, onların yerine yalnız demir parayı kullanıma soktu. Üstelik bu demir paranın değeri az, ağırlığı çok ve kapladığı yer büyüktü. Öyle ki; bin drahmilik bir parayı taşımak için bir öküz arabası, evde saklamak için de koca bir oda gerekmekteydi. Yararsız ve gereksiz sanatları yasak etti. Zaten etmese de birçoğu kendiliğinden ortadan kalkacaktı, çünkü kullanılan para, sanat eşyası alım satımını olanaksız kılıyordu. Paranın bu güçsüzlüğü, her tür dış ticareti ve lüks tüketimi de engelliyordu. Böylece altın, gümüş, mücevher gibi süsü yaratan kaynaklar kuruyunca, süsün kendisi de yavaş yavaş ortadan kalktı.

Lüks ve zenginlik düşkünlüğünü büsbütün söküp atmak amacıyla Lykurgos; üçüncü ve en güzel reformunu, ortak sofralarda yemek kuralıyla yerine getirdi. Yurttaşların bir araya gelerek -yasanın öngördüğü şekilde- aynı ekmek ve aynı yemeği yemeleri zorunda idiler. Artık evlerinde gösterişli sofralar önünde rahat döşeklere uzanıp yemek yemek yasaktı. Yemeklerin ortak yenmesi ile sadeliğe varılmak istenmiş ve zenginlik yoksullaştırılmıştır.

Ortak yemekler yaklaşık 15 kişilik sofralarda yenirdi. Çocuklar da bu sofrada yer alıyorlardı. Onlar için bir tokgözlülük okulu oluyordu bu yemekler. Burada devletin yönetimi ile ilgili konuşmaları dinliyor ve özgür düşünceli birer insan olarak yetişiyorlardı. Sofraya ilk gelenlere, sofranın en yaşlısı kapıyı gösterir ve şöyle derdi; ‘burada söylenenler şuradan dışarı çıkmaz’ .

Lykurgos yasalarının hiçbirini yazıya döktürmedi. İnanıyordu ki mutluluk ve erdemin uygulanması ve yerleşmesi için, halkın bu yönde eğitilip, bunların gelenek ve törelere işlemesine bağlıdır. Yasa yaparak ve zor kullanarak elde edilen sonuç, bundan daha sağlam olamaz. Yasaları onun ölümünden sonra yazılı hale getirildi. Bir başka buyruğu ise lüksü yasaklıyor ve evlerin tavanının yapılmasında baltadan, kapıların yapılmasında da testereden başka hiçbir aracın kullanılmamasını yasaklıyordu.

Lykurgos, kendilerini savaşmaya değil de, savunmaya alıştırmak için, aynı düşmanla da birkaç kez savaşmayı da men etmiştir.

Gençlerin eğitimi ve evlenmesi konusuna da çok önem veriyordu. Onun emriyle, genç kızlar koşu, disk ve ok atma idmanları yapıyorlardı. İstiyor ki erkeğin tohumu, sağlam bedenlerde filizlensin ve kadınlar doğum sancılarına katlanacak kadar güçlü olsunlar. Genç kızların eve kapanmayıp, delikanlılar gibi geçit törenlerine çıplak olarak katılmaya ve bazı dini törenlerde erkeklerin gözü önünde dans edip türkü söylemeye alıştırıyordu. Krallar ve senatörlerle birlikte bütün halk bu gösterilerde bir araya geliyordu. Kızların çıplaklığı hiç de edebe aykırı olmuyordu, aksine onları sadeliğe alıştırıyordu. Soylu bir dişilik gururu duyuruyordu onlara.

Bu törenlerdeki çıplaklık ve genç kızların delikanlılar önünde güreşmeleri, evlenmeye kışkırtmanın da bir yoluydu.
Lykurgos ayrıca bekârlığa kötü gözle bakılmasını da sağlamıştı. Bu nedenle bir delikanlının, ünlü komutan Derklyyidas’a yer vermeyip ona şöyle dediği aktarılır; “bir gün bana yerini verecek oğlun yok senin”. Evlenenler bir arada değil, ayrı yaşıyor ve kaçamak buluşuyorlardı. Bu buluşma zorluğu onları aşırılığa düşmekten korur, bedenleri yaratıcılığını yitirmez, sevgileri her gün yenileşirdi. Karı-koca arasındaki kıskançlığı gereksiz saymış ve bunu köreltmek için erkeklerin ortak çocukları olmasına izin vermiştir. Kocasından izin almak kaydıyla, bir erkek evli bir kadınla birlikte olup, çocuk sahibi olabiliyordu. Lykurgos’a göre çocuklar babalarının değil, yurdun çocuklarıydılar.

Çocuklar ailelerinden alınarak, Leskhe denilen yaşlıların bulunduğu yere götürülürdü. Burada gürbüz bulunan çocuklar büyütülmek üzere ayrılır, bozuk yaradılışlı olanlar ise Apothetas’a denilen uçuruma gönderilirdi. Doğuştan çürük ve cılız olan çocukların yaşamaması hem kendileri hem de devlet için daha hayırlı görülürdü.

Çocuklar kümelere ayrılıp ortak yaşamaya ve yemeye, birlikte çalışıp eğlenmeye alıştırılıyordu. Kümedeki çocuklar, bazı bahçelere gizlice girip hırsızlık yapmaları için yönlendiriliyordu. Böylelikle hem mal mülk sahibinin bu tarz baskınlara hazırlıklı olması, hem de yakalanan hırsız çocukların da cezalandırılarak, daha dikkatli ve uyanık olmaları planlanıyordu. Az yiyen gençlerin yiyecek kıtlığına çare bulmak için gözü pek ve kurnaz olmak zorunda kalmaları sağlanıyordu. Ayrıca az yemenin, bedenin hafifleyerek rahatça ve serbestçe boy atmasını sağladığı ve kadınların gebelikleri sırasında müshil almalarıyla, çocuklarının ufak tefek ama güzel ve ince yapılı olduklarına inanılıyordu.

Belirli bir yaşa gelen genç, kendisine ileri yaştan bir “seven” bulurdu. Bunlar gençleri daha yakından gözler, yetişmelerine katkıda bulunurlardı. Küme içerisine yapılan sohbetlerle gençler, çeşitli yollarla, erkenden güzel davranışları değerlendirmeye ve toplum hayatıyla ilgilenmeye alışırlardı. Çocukların ödül veya cezalarında; “seven”leri de etkilenir, hatta bazı hatalarda “seven” cezalandırılırdı. Genç kız ve erkek hemcinsler arası ilişkilere iyi gözle bakılır, sevgililerin birbirlerinin daha iyi yetişmesine katkısını olacağı düşünülürdü. Çocukların az ve öz konuşmaları, ustaca karşılık verebilmeleri için, uzun uzun susmayı öğrenmeleri gerekiyordu.

Öğretimde şiire ve ezgiye önem verilir, yiğitleri övücü, kamçılayıcı ezgiler söylenirdi. Bayramlarda üç yaştan üç ayrı koro kurulur (yaşlılar, orta yaşlılar, çocuklar), yiğitliğe dair müzik yapılırdı.

Savaş törenlerinde, gençlerin bağlı oldukları sıkı kurallar gevşetilirdi. Saçlarını özenle taramalarına, silahlarını ve zırhlarını süslemelerine engel olunmazdı. Hatta Sparta’lılar için savaş, sıkı hazırlıklardan sonra bir rahatlama olurdu. Düşmanı yendiklerinde, sadece bozgunu keskinleştirecek kadar peşine düşer, sonra geri çekilirlerdi. Çünkü savaştan vazgeçenleri öldürmeyi mertlik saymazlardı.

Spartalılar’ın eğitimi olgun yaşa kadar sürerdi. Kimse keyfince yaşamakta özgür değildi. Şehir, yurttaşların devlet hizmetinde yasaların buyruğunca yaşadıkları bir ordu evi gibiydi. Yurttaşların el işleriyle uğraşmaları yasaklanmıştı. Kimse para biriktirmek için çalışmak gereğini de duymuyordu. Toprak işlerine hilotlar (savaşta esir alınan köleler) çalışır ve vergi verirlerdi. Paranın gücü olmayınca mahkemeler de ortadan kalkmıştı. Çünkü ne zenginlik ne de yoksulluk kalmıştı artık şehirde. Savaş olmadığı zamanlarda, ülkede sadece bayramlar, danslar, şölenler, avlar, toplantılar ve konuşmalarla vakit geçerdi.

Mezarlıklar şehir içlerine ve tapınakların yanına yapılmaya başlandı. Böylelikle gençler ve tüm insanlar buna alışarak, mezarlardan korkmak veya ölülerle ilgili çarpılmak gibi hurafelerin yok olması sağlanmıştı. Yas tutma süresini 11 günle sınırlamıştı çünkü boş durmanın hiçbir türlüsü hoş görülmüyordu.

İşte bu yüzden, vatandaşların başka ülkelere seyahati de yasaktı. Oralarda kötü eğitilmiş insanların törelerine özenir, yabancı alışkanlıklar edinebilir ve kendi yurdundakinden başka türlü yönetim biçimlerine kayabilirlerdi. Şehre sızan ve bir işe yararı olmayan yabancılar da sınır dışına çıkarılırdı. Lykurgos “yurdunu bir bedene giren kötü hastalıklardan korur gibi, dışarıdan gelebilecek kötü törelerin salgınından koruyordu”.
Her şey gayet düzgün görünmekle birlikte, eleştirel yaklaşımlar da yok değildi. Örneğin Krypteia (kryptein = saklanmak fiilinden) töresinin çok vahşi, çok yanlış olduğu söyleniyordu. Delikanlıların bir kısmı zaman zaman bir hançer ve biraz yiyecekle kırlara yollanıyordu. Gündüzleri dinlenip, geceleri yollara inip yakalayabildikleri hilotları (esir çiftçiler) öldürüyorlardı. Tarlalara da gidip en güçlülerini ve en iyilerini öldürdükleri de çok oluyordu.

Kölelere ortak sofralarda şarap içirilip, halka sarhoşluğun nasıl bir şey olduğunu gösteriyorlardı. Türküler söyletip kaba ve gülünç danslar yaptırıyorlardı onlara. Bir söylentiye göre de Spartalılar bu türlü hoyratlıklara sonraları, özellikle depremden sonra düşmüşlerdir. Hilotların komşu ülkeyle işbirliği yaparak, isyan edip memleketi çok ağır zarara soktukları, tehlike karşısında bıraktıkları olaylardan sonra belki de. Krypteia gibi korkunç bir törenin, Lykurgos’tan geleceği beklenemez, “o ki; başka yerde ruh büyüklüğü ve doğruluğuyla tanınmıştır ve Tanrı bile ondan yana tanıklık etmektedir”.

Lykurgos en önemli yasalarının töreleştiğini, kurduğu düzenin kendi kendisini koruyup yürütecek kadar güçlendiğini gördükçe kıvanç ve övünç duyuyordu. Yurttaşlarını bir araya toplayarak Delphoi tapınağına gideceğini, kendisi dönene kadar koydukları yasalara uymalarını ve hiçbir değişiklik yapmamaları için yemin ettirdi. Tapınağa gittikten sonra kurban kesti, dostlarını ve oğlunu kucakladıktan sonra, yurttaşlarının ettikleri yeminin yürürlükte kalması için ömrüne kendi isteğiyle son verdi. Aç kalarak ölme yolunu seçti.

Yazar Plutarkhos ‘a göre; ölürken bile ülkesine yararı dokunuyordu, çok büyük işler başarmıştı. Yurttaşlarının kendi koyduğu kurallara sadık kalacağını biliyordu, yanılmamıştı da; “Sparta, Lykurgos’un yasalarına uyarak, beş yüzyıl Yunanistan’ın en şanlı ülkesi olarak yaşadı”. Lykurgos’tan sonra, Arkhidamos’un oğlu Agis’e kadar hüküm sürmüş olan 14 kraldan hiçbiri bu yasaları değiştirmedi.

Plutarkhos ‘a göre; bilgeler Platon, Diogenes, Zenon birçok konuda övülmeye değer yazılar, sözler bırakmışlardır. Oysa Lykurgos ne yazı bıraktı ne de söz; o sadece benzeri yapılamaz bir devleti gerçekleştirdi. Kuramsal olarak sözü edilen bilgenin var olamayacağını sananlara, baştanbaşa bilgelik sevgisiyle yoğrulan şehrini gösterirdi.

Bir söylentiye göre Girit’te ölen Lykurgos’un bedenini evlerinde konuk kaldığı kimseler yakmış ve küllerini denize savurmuşlar. Bunu da kendisi istemiş sebebi de; bir gün Spartalılar’ın, kemiklerini yurda getirip, döndü diye yemin bağlarını çözmelerinden ve kurduğu düzeni değiştirmelerinden korkuyormuş.

Bir kişi veya sistemi değerlendirirken, gerçeğe yakın olması bakımından içinde bulunduğu zamanı ve ortamı mutlaka dikkate almak gerekir. Tüm iyi-kötü doğru-yanlış yönleriyle bakıldığında; Lykurgos halkının mutluluğu adına zamanının çok ilerisinde uygulamalar yapmıştır.

Bugünün değerlerine göre hatalarını tespit etsek bile, kendinden 2.400 yıl sonra yazılan (M.S. 1.500 civarı) Ütopya yazınlarına da bakmak gerekir. Felsefi veya edebi dünyada dahi eşitliğe dayalı toplum kurgulaması yapılırken; benzer hatalara düşülmüştür.

Antikçağın bütün tarihçi ve filozofları, eserlerinde mutlaka Sparta’dan bahsetmişler, Lykurgos Yasaları’nı “kaybedilmiş güzellikler” olarak değerlendirmişlerdir. İnsanlığın siyasi ve felsefi birikiminde, önemli bir kilometre taşı ve ilerici bir deneyim olan Lykurgos ve oluşturduğu Sparta toplumu, daha fazla ilgi ve incelemeyi hak etmektedir.

Kaynaklar:

– LYKURGOS’UN HAYATI, Plutarkhos, Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, İş bankası kültür yayınları
– SPARTA’DA MÜKEMMEL TOPLUM (Likurgos Yasaları), Anonim-Derleme, Kaynak Yayınları
– Çeşitli internet kaynakları

12.962 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • ”Hiç””Hiç” İnsan bazen ulaşacağından emin olduğu bir hedefe bile bile ulaşmaz, uzatır uzatır başka yerlere girer çıkar. Muhtemelen yaklaştığı hedef onu korkutur. O noktada yüzleşeceklerinden ya da […]
  • Karar Alırken Önyargılara Dikkat!Karar Alırken Önyargılara Dikkat! İş dünyasında kadınlara karşı ön yargılı olmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Kadınların da erkeklerle eşit fırsatlara ve ücrete ulaşmalarını destekliyor musunuz? Eğer öyleyse, bu çok […]
  • Yakın, kellesini isteyin “Herkes gibi” olmayanların! Aydınlık, işte bu karanlıktan doğacaktır! Yakın, kellesini isteyin “Herkes gibi” olmayanların! Aydınlık, işte bu karanlıktan doğacaktır! "Dünyada iki çeşit insan yaşar: 1. Anne karnından doğanlar. 2. Anne karnından doğmakla yetinmeyip defalarca kendisinden doğanlar…" Berk Yüksel Herkesin iyi-kötü, yarım-yamalak bir […]
  • Işık, Karanlıktan Doğar!Işık, Karanlıktan Doğar! Dünyada iki çeşit insan yaşar: 1. Anne karnından doğanlar. 2. Anne karnından doğmakla yetinmeyip defalarca kendisinden doğanlar… Herkesin iyi-kötü, yarım-yamalak bir şeyleri öğrenmek […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler