felsefe taşı

Bilgi

Bilgi
Şubat 08
10:51 2016

Bu yazımda kısaca bilgiden söz etmek istiyorum. Temelde bilgi taşımaktan. Sadece düşünme ve düşündüklerini ifade edebilme ve yazarak ya da kaydederek diğerlerine aktarma yetisine sahip insandan başka; canlı ya da cansız evrendeki maddi olsun olmasın her yapı bilgiyi iletme yeteneğine sahiptir. Elbette uzun yüzyıllar boyunca bilginin tekelimizde olduğunu düşündük ve böylece dünyanın ve evrenin hakimi olabileceğimizi sandık. Ancak son bulgular, aslında bilimsel olarak son bulgular denebilir çünkü felsefik olarak ya da antik kanallardan gelen bilgilerde, bilginin evrenin başından beri yayıldığı gerçeği her zaman vardı, Stephen Hawking’in son açıklamalarıyla da bu, kesinlik kazandı.

Evet bilgi evrenin başlangıcından beri uzayın her yanına yayılıyor, sadece bu bilgiyi alma ve değerlendirme teknolojisinin gelişmesiyle ilgili olarak bilgiye erişme düzeyimiz ve şeklimiz değişmekte. Bilginin hem ilkel hem de modern yayılma biçimi ışıkla gerçekleşir. İlkel, çünkü evrenin başlangıcındaki olayların bilgisini bize kadar evrenin ilk patlama anındaki ışık ulaştırmakta. Bugün ulaşılan teknoloji düzeyinde 82 milyar ışık yılı olan evrenin tamamından olmasa bile başlangıcı olan 13,7 milyar yıl öncesinden gelen ışık saptanarak o günlere ait bilgilere ulaşılmakta.

Yine de biz bilginin önce klasik yolla aktarılmasından başlayalım yazımıza. Bilgi ilk önce yazıp konuşmayan canlılar arasında öğrendiklerini sonraki kuşaklara öğretmek yoluyla aktarılmakta. Örneğin aslanlar avlanmayı yavrularına göstererek öğretirler ve o yavrular da kendi yavrularına avlanmayı ve dolayısıyla yaşamayı aynı yolla ileterek bilginin kuşaktan kuşağa geçmesini sağlarlar. Sonra ilk insanlar bilgilerini bize mağara resimleriyle aktardılar. Sonra bu resimler her biri bir anlamı olan resim yazısına dönüştü ve sonra yazı geldi. Yazıdan sonraki aşama ise bilginin dijital olarak 0 ve 1’ler halinde şifrelenerek dağıtılması oldu. Böylece gittikçe daha büyük miktarda bilgi gittikçe daha küçük hacimler kaplayarak aktarılabilmeye başladı.

Ama yazılı bilginin aktarılırkenfarklı yorumlar nedeniyle değişmesi yüzünden insanlık,Antik Mısır ve belki daha öncesinde bilgiyi bir başka aktarma yolu bulmuştur. Ki o da semboller yoluyla bilgi aktarılmasıdır ki, aslında bilginin kaybolmasını önleyen en önemli bilgi aktarma yöntemi budur, çünkü semboller insanın sezgilerine seslenerek kişinin,Bütün’ün bilgisine sezgiyle ve doğru biçimde ulaşmasını sağlar.

Ama bilginin çok daha küçük üstelik bilinçsiz olduğunu düşündüğümüz yapılar tarafından da aktarılması söz konusu. DNA zincirimiz bulunduğumuz mekandaki atmosferik, coğrafi koşullara göre genlerimize biçim vererek bizim ve tüm canlıların ortama adapte olmalarını ve bu koşullar değiştiğinde de DNA zincirimizde mutasyona giderek yeni koşullara adapte olmamızı sağlar ve bu bilgi DNA’nın kopyalanması yoluyla yavrularımıza geçerek sonraki kuşaklara aktarılır. En değerli ve yaşamsal bilgi aktarma yolu hiç kuşkusuz genler aracılığıyla aktarılan bilgidir. Üstelik ilerleyen teknoloji artık DNA’mızdan önce organlarımızı sonra belki de kendimizi tekrar yaratarak yavaş yavaş sadece yaşam için gerekli gen kombinasyonlarının bilgisini değil, kendimizin de bilgisini, yani kendimizi sonraki kuşaklara aktaracak duruma gelmeye başlamıştır. Şu anda çalışmaları süren 2045 projesi beynimizdeki tüm bilginin ve kişiliğimizin bilgisayarlara aktarılarak bu bilginin daha sonra genç bir beyne ve bedene aktarılması yoluyla anılarımız ve kişiliğimiz açısından ölümsüzlüğe ulaşmamızı sağlamaya çalışmaktadır.

Peki bilgi DNA’dan sonra belki ikinci önemli şekilde ışık yoluyla nasıl oluyor da aktarılıyor? Yine ulaştığımız teknoloji düzeyinde evrenin en uçlarından gelen ışığın kırmızıya ve maviye kayma oranına göre kaç yıl önceden geldiğini bulabiliyoruz. Sonraki aşamada geldiği yerdeki, yani kaynaklandığı noktadaki, yıldız ya da yıldızın ışığını yansıtan gezegendeki kimyasal koşulları bu ışığı çözümleyerek bulabiliyoruz. Bu da bizden yansıyan ışığın da uzaya herhangi bir cihaz, gemi ve benzeri bir şey göndermeden teknolojimize, gezegenimize ve güneşimize ait olan bilgiyi evrenin uzak noktalarına ulaştırdığını bilmemiz gerekiyor. Eğer oralarda bunu çözümleyecek canlılar varsa o zaman bizi bir gün tanıyacaklar demektir. Tanıyacaklar diyorum çünkü en yakın galaksi Andromeda olduğuna göre ve onun da uzaklığı 2,5 milyon ışık yılı olduğuna göre oralarda yaşayan bir canlı varsa dünyanın 2,5 milyon yıl önceki halini çözümleyebiliyor olmalı. Ve 2,5 milyon yıl önce dünya üzerinde Australapithecus yani ilk primatlar yaşadığı için dünyaya özel bir önem atfetmiyor olabilirler, çünkü şu anda en yakınımızdaki galakside birileri varsa bize ait ancak bu kadar bilgiye ulaşabilirler. Aynı şey bizim için de geçerli. Nedeni de ortada, ışığın hızı saniyede 300 bin kilometredir ve kütlesi olan hiçbir cisim bu hızı aşamaz, ışık dahil. Bize bilgi taşıyan ışıktan aldığımız bilgi ancak geldiği noktanın bize olan uzaklığıyla doğru orantılı olarak tarihsel bir anlam ifade eder.

Stephen Hawking’in son açıklamalarına gelirsek, geçenlerde Hawking çok değerli bir açıklama yaptı ve Kara Deliklere düşen ışığın taşıdığı bilgiyle birlikte kara deliğin diğer tarafından yani evrenin herhangi bir noktasından çıkarak oradaki ortama ulaşabileceğini söyledi. Bu da aradaki mesafenin büyüklüğündenbağımsız olarak evrenin çok uzaklarına haber yollayabiliriz ya da oralardan haber alabiliriz ya da alıyoruz demek olabilir. Samanyolunun merkezinde saptanmış bir kara delik olduğunu düşünürsek evrenin çok uzak noktalarından bize bilginin ulaşması belki de o kadar büyük zaman almıyor olabilir. Buradaki tek soru belki de gelmekte olan bilgiyi çözümleyecek alet edevatımız yani teknolojimiz var mı sorusudur.

Şimdi gelelim Bilgi’nin felsefik yönüne. Bildiğiniz gibi birçok felsefik görüş basitçe; bilginin bir üst alemde olduğunu ki, buna logos denir, bizim de aslında birer bilgi parçacığı- ide- olduğumuzu ve aklımızı kullanarak bilgiye ulaşabileceğimizi söyler. Hatta bilgiye ulaşmanın bütüne ulaşmak, tanrıyla bir ve bütün olmak olduğunu söyler. Ya da vahdet-i vücut felsefesi ve birçok ezoterik akım bizim tanrının bir parçası olduğumuzu söyler ki, iki yazı önce bu konunun bilimsel boyutuna değinmiştim. (Bakınız Yücelerin Yücesi) Felsefe ile bilimin ciddi anlamda birleşip bütünleşme belirtileri gösterdiği yaşadığımız yıllarda gerçekten belki de bizler buraya (evrenimize) tezahür etmiş (bir anlamda yansımış da diyebiliriz), büyük bir bilginin küçük parçaları olabiliriz. Evrendeki her bir parça-biz de dahil- onun küçük parçaları olabilir. Bu durumda düşüncelerimizi o noktaya doğru dünyasal kirlenmelerden- burada kast edilen kirlilik şehvet, hırs gibi, maddi şeyler değil- ancak yine de bunların bizi esir almasından kurtulduğumuzda düşüncelerimizi daha geniş boyutlara açabileceğimiz kesin olsa gerek, tabii şehvetten arınmak demek hiç cinsellik yaşamayacağız anlamına gelmez, onun bizi kontrol etmesinden kurtulmak kast ediliyor burada, yani kontrolü ele almaktan söz ediliyor, kısacası nefsine hakim olmak. Dolayısıyla yaşamımız bizi oluşturan büyük bilgiye –logos- tekrar ulaşmak için yaptığımız bir bilgi yolculuğundan oluşuyor. Yaşamlarımız boyunca edindiğimiz deneyimleri logostaki büyük bilgiden düşünerek alabildiğimiz bilgiyle birleştiriyoruz ve böylece her birimiz logosa yeni bir değer katarak onun büyümesine neden oluyoruz. Peki şimdi şunu düşünmeye çalışalım, logos büyük bilgi bir topağı ise ve biz onun küçük parçacıklarıysak o zaman aynı bilgi topağından oluşma başka evrenler yok mudur? Ki bugünün sicim teorisi paralel evrenlerin varlığı konusunda ciddi mesafe kat etmiş durumda. Bu durumda aynı logostan kök alan farklı bilgi parçacıkları farklı evrenlerde yaşıyor ya da organik değilse oralarda bulunuyor olabilir. Dolayısıyla beni oluşturan logos parçacığı birkaç parçaya bölünmüş ve ana parçası da hâlâ logosun içinde duruyor olabilir. Bu durumda ben ve benim benzerlerim bir küçük logos parçacığının parçasıyız ve öldüğümüzde ya da bilgiyle bir olduğumuzda kendi diğer parçacıklarımızla bütünleşeceğiz demektir. Bu da ruhların öte dünyada kümeler halinde durdukları, onların birer rehberi olduğu ve ruhların bir kısmının dünyalara yansıdığı ama ana parçanın orada kaldığı felsefik düşüncesine bilimsel bir açıklama getirmiş olmuyor mu ne dersiniz? Bu durumda çok önemli “kendini bil” ilkesi kendi varlığının bütün parçalarını tanı, onları düşüncelerin yoluyla izle ama sonuçta onlarla birleştiğinde gerçek benliğinle bir olacaksın ve bütünün iyi yontulmuş parçalarından biri olacaksın ve bir üst yaşam formuna geçmeye hak kazanacaksın demek olmuyor mu acaba? Pink Floyd yoksa The Wall’da bunu mu demek istedi? “Sen duvarda bir diğer tuğlasın”. Ve Yunus Emre elbette;“bir ben var benden içre”.

Belki biz ve bütün parçalarımız farklı titreşim boyutlarında logostaki benliğimize bağlı olarak aslında aynı mekanda birbiri içinde yaşıyor olabilir miyiz? Yoksa rüyalarımız bazen o farklı titreşim alanlarına küçük kaçışlar mı, yoksa de ja vu farklı titreşim alanlarının bir şekilde birbirlerine karışması ve bizim o anları görmemizi sağlaması olabilir mi? Ya da hayaletler yine titreşimlerin bir an karışması ve görünür olması olabilir mi?

Akşamları gündelik hayatın hay huyundan uzaklaşıp, kendi başımıza kalıp biraz tefekkür etmeye ve bilincimizi farklı bilgilere açmaya ne dersiniz? Belki yeni bir bilgiye daha ulaşabiliriz.

4.451 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Sınırsız Gücümüz Hayal mi?Sınırsız Gücümüz Hayal mi? Albert Einstein, "Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere." sözü ile hatırlanır. Fizik ile ilgili olarak yaptığı devrimsel öngörülerin büyük kısmı bilimsel […]
  • İhtiyarlara Yer Yok!İhtiyarlara Yer Yok! İnternetin yararlı olduğunu da unutmamalı. Ondan sadece eğlence amacıyla istifade edenler için zor olsa da. Doğrusu internetin yararlı bir araç olduğunun giderek unutulması düşündürücü. […]
  • Uygarlığımız için onuncu tehlikeUygarlığımız için onuncu tehlike İsveç’teki Küresel Sorunlar Vakfı’nın yayınladığı “Uygarlığımızı tehdit eden 12 risk” raporundaki 10. Risk: “Yapay zekâ”dır. […]
  • Global Dijital İsyanGlobal Dijital İsyan Internette arama yapmak ücretli olsa tüm dünyada kaç internet kullanıcısı isyan ederdi? Peki Facebook’a, Instagram’a, Twitter’a bir şey eklemek ücretli olsaydı? Bedava olan her şey […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Ekim 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

Arşivler