felsefe taşı

TELEFON GÜNLÜĞÜM

TELEFON GÜNLÜĞÜM
Haziran 15
13:39 2020

Mayıs 1977
Dedemin evi, Develi

Dedemin evi bayramlarda kalabalık sülalemizin buluştuğu, her yaş grubu için farklı eğlenceler sunan meyve ağaçları içinde müstakil bir evdi. Yazları doldurup içinde yüzmeye çalıştığımız sulama havuzu, ilk günden bağırsaklarımızı bozmamıza sebep olan çeşit çeşit meyve ağaçlarının yanında 5 yaşıma ait en belirgin hatıra daha önce benzerini görmediğim siyah, üzerinde rakamların ve çevirme aparatının olmadığı onun yerine siyah bir kulakçığı olan kocaman bire telefondu. Karşısına geçip uzun uzun baktığımı hatırlıyorum. Parmaklarını sokup çevirmeden telefonla nasıl arama yapılırdı ki? Sonra boş verip başlıyordum kulakçığı çevirmeye…
Çok sonraları öğrendim manyetolu telefonun çalışma prensibini. Yandaki kulakçığı çevirdiğinde karşına bir santral memuru/memuresi çıkıyor, ona aramak istediğin numarayı söylüyorsun o da bağlıyor. Benim o kulakçığı her çevirişimde santral memurunun dedemi geri arayıp “Cemal ağa söyle torunlarına da çevirip durmasınlar şu telefonu” diye söylendiklerini de çok sonra öğrendim.

Ekim 1982
Evimiz, Ankara

Telefonun her evde bulunmadığı zamanlardı. Tıpkı televizyon gibi, telefon da komşular arası sosyalleşme araçlarından birisiydi. Günün bir saatinde kapınız çalınır, komşu teyze ya da amca mahcup bir şekilde şehir dışında yaşayan bir akrabasını aramak için izin isterdi. O zamanlar şehir dışı aramak şimdiki gibi kolay değildi. Çevir numarayı karşıdaki açsın günleri için daha çok yıllar bekleme gerekiyordu. İşleyiş tıpkı dedemin evindeki gibiydi. Santral aranır “ telefon yazdırılırdı”. Normal, acele, yıldırım ve ödemeli seçeneklerinden birisi tercih edilir ve beklenmeye başlanırdı. Şansınız varsa 1-2 saat içinde numara bağlanırdı. Sabah yazdırdığınız telefonun gece yarısı bağlanması da çok alışılagelmiş bir durumdu. Yurt dışı aramalar içinse günlerce beklemeyi göze almanız gerekirdi. Komşu amca/teyze telefonun bağlanmasını makul bir süre bekler, saatine göre çay kahve içilir, bekleme süresi uzayınca da evlerine dönerlerdi. Telefonları bağlandığı zamanda küçük haberciler olarak, koşarak komşunun kapısın çalar müjdeyi verirdik. Belki de bu sosyalleşme yüzünden evlerde telefonlar hep ya baş köşede ya da evin girişinde telefona özel imal edilmiş mobilyasının üzerinde ama her iki halde de üzerine dantelli örtüsü örtülmüş bir şekilde dururdu.

Şubat 1986
Evimiz, Ankara

Ortaokuldan liseye geçiş zamanlarıydı, telefonlar hala bıraktığımız yerdeydi ve hala çevirmeli. Hali vakti yerinde olanların evlerinde yurtdışından gelen tuşlu telefonlar vardı ama yaygın değildi. Babamın müteahhitliğini yaptığı Hollanda Büyükelçiliğinde gördüğüm, uzun zaman hayalini kurduğum, duvara monte uzun kordonlu tuşlu telefonlara ulaşmama daha yıllar vardı. Dedemin evinden bu zamana telefonla ilgili yaşadığım en müthiş gelişme evin her odasına ulaşabilecek uzunluktaki telefon kablosuydu. Bir nevi mobil telefonla ilk buluşma da diyebilirim. Ergenliğe geçiş döneminde en azından telefonla konuşurken ihtiyacın olan mahremiyeti sağlaması açısından çok büyük bir gelişmeydi. Ailenin meraklı fertlerinin okuldan bir kızla yaptığın telefon konuşmasına gösterdikleri aşırı ilgi o dönemde insanı oldukça geriyordu. Sanki telefonda o yaşlarda ve de o yıllarda çok özel şeylerden bahsedebilecekmişsin gibi…

Ağustos 1991
Evimiz, Ankara

Yaşasın! Hem tuşlu hem telsiz hem de telesekreterli. Vayy be!!! Al eline oda oda dolaş.. Mutfakta konuş, yatak odasında konuş, banyoda konuş hatta yan komşuya git orada konuş. Teknolojinin gözünü seveyim.

Haydaaa!!! Tam konuşmanın en heyecanlı yerinde elektrikler kesildi. İyi de bizim çevirmeli emektarda böyle olmuyordu. Her elektrik kesildiğinde telefon da gidecekse yandık. Neyse ki emektarı atmamıştık. Onu da paralel bağlayınca bu sorun da çözüldü. Elektrik giderse otururuz yanı başına emektarın, öylece konuşuruz. Sonsuza kadar kesik kalacak değil ya bu elektrikler. Bir de şu telesekretere karşılama mesajını kimin okuyacağına karar verebilsek…
Kablosuz tuşlu telefonun asıl faydasını birkaç yıl sonra, 900’lü hatların ortaya çıkışıyla görecektim.

Haziran 1994
Evimiz. Ataköy/ İstanbul

Babam elinde bir kutuyla geldi. Heyecanla açtık kutuyu. Mobil telefonla ilk tanışma anım. Daha önceki yıllarda ellerinde gaz bidonuna benzer araç telefonlarıyla dolaşan insanlar görmüştüm ama bu, cep boyutundaki ilk telefondu. Kaptan Kirk’in Scotty’yi aradığı telefonlara çok benziyordu. Telefonun kendisi de konuşma ücreti kadar pahalıydı. Cihazın üzerinde kemere takılarak taşınmayı sağlayan bir mandal olmasına rağmen o dönem adet olduğu üzere arka cepte taşırdık. O telefonu yaşamamışlar için, orta boy bir tuğlayı alın arka cebinize koyun. Pantolonunuz üzerinize tam oturmuyorsa ve kemeriniz yoksa mazallah bir kazaya uğramanız işten bile değildi. Mobil telefon iyiydi hoştu ve çok havalıydı ama çevir sinyali duymaya alışmış kulaklar için, sinyali duymadan tuşlara basmaya alışmak biraz zaman almıştı.

Aralık1997
TRT/ Ankara

TRT’de çalışmaya başladığım yıl. Cep telefonları da daha makul boyutlara inmeye başlamıştı. Artık bir cep telefonu almamın zamanı gelmişti. TRT’deki birkaç arkadaşım da benim gibi düşünmüş olacak ki hep beraber gittik, banka kredisiyle kendimize birer telefon aldık. O telefonlarla yapabilecekleriniz oldukça sınırlıydı. Yazılı mesaj göndermek ve tuşların çıkardıkları notalarla kendi telefon melodilerimizi bestelemek. Daha sonraları “Polifonik melodi” modası başladı. Telefonlara mesajla melodi yüklemesi yapan şirketlerin, tıpkı 900’lü hat reklamları gibi gazetelerde sayfa sayfa reklamları çıkıyordu.

Eylül 2001
Tunalı Hilmi Caddesi /Ankara

Ankara’nın en sevdiğim zamanı sonbahardır. Hafif serince bir öğleden sonra, dökülen yapraklar arasında Cinnah Caddesinden Kavaklıdere’ye yürümenin, hele bir de biraz yağmur yağdıysa tadına doyulmaz. Öyle bir öğleden sonra yine o yolu yürüyüp Tunalı Hilmi Caddesine geldim. Fotoğraf çekebilen kameralı cep telefonlarını ilk kez o gün gördüm. Tabii fiyatını da. İlk tepkimi hatırlıyorum:
– Yok artık !!! Yahu o paraya hem iyi bir telefon alırım hem de en kalitelisinden fotoğraf makinesi. Görgüsüzlüğün de bu kadarı.

Kasım 2005
Ürgüp/ Kapadokya

Kameralı cep telefonlarının artık görgüsüzlük olmadığına ikna olmuş olacağım ki ilk kameralı telefonumu aldım. Zaten o tarihten sonra telefonun hızına yetişmek pek de mümkün olmadı. Her gün yeni bir özellik, yeni çıkan bir model bize yeni krediler, yeni taksitler olarak dönmeye devam ediyor.

Uzunca bir süre de devam edecek gibi…

1.097 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Sorgulamaya Devam…Sorgulamaya Devam… Lise'de kutsal kitapları, erken dönem Türk ruhçuluğu kaynaklarını, doğu kaynaklarının az bir bölümünü ve ezoterik ve tasavvufi bazı metinleri okumuştum. Tabii ki sonraki okumalarımda […]
  • İzmirİzmir Çok duymuşumdur, ya da belki duymuşsunuzdur, Ankaralıların ve özellikle İstanbulluların İzmir'le ilgili olarak eleştiri yaptıklarını. Muhtemel Ekşi'de okumuştum bi'zaman ve çok tutmuştum […]
  • Yıl döngüleriYıl döngüleri Bu yıl sınıf arkadaşlarım arka arkaya 50 yaşlarını dolduruyorlar. Size yine kadim bir bilgi. Yıl döngüleri vardır demiştim, 7, 9, 11 ve 12 yıllık döngüler. Ama Sirius'un 49.9 yıllık […]
  • İçsel bir ses; Vicdanİçsel bir ses; Vicdan Sözlük anlamıyla vicdan; yanlış ve doğrunun ne olduğunu bildiren duygu, içsel bir ses. Davranışlarımızın ahlaki olup olmadığı hakkında öznel şuur. Bu da bir sistem dahilinde uyararak, […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Ekim 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

Arşivler