felsefe taşı

Eksen ve Dil Yanılsaması ya da Merdivenin Parçalanması

Eksen ve Dil Yanılsaması ya da Merdivenin Parçalanması
Aralık 30
09:52 2025

Nereye elini atsan, karşına bir eksen çıkar. Çünkü insan hep bu ‘Ben’in düştüğü cehennemden kurtulmak istemiştir ve kurtuluş için de kendine bir kaçış yolu, bir tünel, bir gizli geçit, bir asansör, bir ip, bir merdiven, bir taşıyıcı, bir yol gösterici aramıştır. Ah, ‘Ben’i tanımda tutan şu ‘çıkış’ muhtaçlığı.

Wittgenstein Tractatus’un sonunda şunu söyler: “Beni anlayan kişi, benim önermelerimi kullanarak onların üzerine çıktığında, sonunda bunları anlamsız olarak tanıyacaktır. Merdiveni yukarı çıktıktan sonra atmalıdır. O zaman dünyayı doğru görür.”

Aşağıda bir türlü bitmek bilmeyen yazıyı bu merdiven olarak görmenizi öneririm.

Merdiveni kullanmadan yukarı çıkamıyorsun, çıktığında da merdiveni atıyorsun, merdiven geçici ama gerekli de. Yani, bu yazı bir merdivendir, işaret ettiği şey ise, merdivensiz varoluş.

Zen geleneğinde biz söz var, “Parmak ayı gösterir lakin aptal olan parmağa bakar”, estağfurullah, kimseye ‘aptal’ deme niyetimiz yok amma, yazının tümü parmaktır, semboller, dil, metafor… ona takılan orada kalır, vardır elbet bir cazibesi, ay’dır esas olan ‘Ben’ siz, dilin ötesinde var oluşun hikayesi parmağı aştığında kendini gösterir.

Ayrıca, ileride karşımıza çıkacak olan bir değirmen metaforu var, tohum (buğday) değirmen taşı arasına girer, öğütülür, un olur, çıkar.

Un olduktan sonra, tohum halen tohum mudur?

Değirmen bir yere kadar gerekiyor.

Buradaki paradoksları görmenizi istiyorum.

Yazı ilk önce “Ben’i aş” diyor; sonra “Ama Ben’siz bu dili nasıl anlayacaksın?” diyor; en sonunda da

“Bu paradokstan kaçamazsın!” diyor.

Evet, yazı boyu dile getirilen “eksen – axis” bir illüzyondur, semboller de geçici (merdiven), sürekli “axis’i takip et, yolu bulacaksın” diyor ama axis de sensin.

Sensiz ama aslında da bir ‘sen’ yok.

Şizofrenik mi? Değil.

Sadece, gelenekteki çifte bağlam meselesi.

Olmayan kendini aramak.

Şimdilik bu ‘Ben’ mekezli dile muhtacız, çünkü şu anda Ben’deyiz.

Haydi yürüyelim.

Pole ile başlayalım hele.

İngilizce ‘pole’ sırık, kazık, direk demek.
Kuzey Avrupa dillerinde pal dedikleri de olurmuş.
Hollandalılar pael diyor, kimileri de paal… Latinler palus.

Hooop, geldik mi phallus’a?
Madem geldik phallus’a, çok afedersiniz biraz oyalanalım arkadaşla.
Phallus (yani bildiğin penis) latince bir sözcük.
Yunanca phallos’dan gelmiş. Yunanca’ya nerden gelmiş?
Ön-Hint Avrupa kökenli bir mastara sahip diyorlar: bhel-
Bildiğiniz ‘bel’ yani.

Bel deyip geçme, anatomisi de var, kozmolojisi de, tarımı da, cinselliği de …

Bel, anatomik olarak vücudun bir bölgesi olmakla birlikte, aynı zamanda erkeğin döl suyunu ve soyu-sopu da anlatır bize. İngilizce’nin boğası ‘Bull’ ile bir ilişkisi var mı bel’in?
Belli değil mi?
Ya Graham Bell?
Tamam tamam, ciddiyete dönüyorum…

ree

Toprağı işlemek için kullanılan (kürek benzeri, ama ucu sivri) aletin adı da bel.

Onunla yapılan iş de, bellemek.

Toprak da dişi, ana malum.

Toprak (tohum yatağı) bel ile açılıyor ki, içine atılacak tohum hayat bulsun.

“Ananı bellerim” de buradan mı geliyor?

Tövbe estağfurullah!

Belleten var mesela. Türk Tarih Kurumu’nun 1937’den beri yayınladığı dergi.

Belletiyor.

Yani, senin zihninde tohum yatağı açarak, afedersin, beynine (belleğine) şey etme… neydi, neydi ..?

İşleme hah… işleme, beynini (belleği) işleme, tohum salıyor açtığı yatağa.

Çok sulandırdık işi, ciddiyete davet ediyorum cümle alemi.

Bel’den Balta’ya geçiş

Bel denilen aletle benzer olan bir diğeri de balta.

Belta …?

“Uydurmaaa” dediğini duyuyorum, dur bi dinle.

Dilimize taaa Sümerce’den geldiği düşünülen ‘balta’ fonetik açıdan benzemiyor mu bizim ‘bel’e?
En azından argodaki kullanımı benzer, “Baltalar elimizde” dendiğinde, elde tutulmuş olan phallusun ta kendisidir.

Bakın buradan nereye bağlayacağım, “İşaret parmağı” yani “Şehadet parmağı”, gerçek bir rehber, mürşit, uyandırıcı, inisiyatör … şayet kaldırdıysa o parmağı, “Bil ki karşıdakini dölleyecektir” derler. Yani, o parmak USB cihazı, senin zihnindeki USB port’a (limana) hooopppa giriyor afedersin…. Haydi bakalım, donanım yüklendi.

Yani, dölleme hadisesi.

Buna bazı gelenek okullarında “Y/Jakin sütunu” da derler.

Offff… nerelere geldik, nerelere …

Axe, Axis, Ox…

Bel, balta derken, aze – axiz çıkar karşımız.

Sembolikler dünyasında eksen olarak geçer bu.

Bull olan boğanın ki o aslında bir ox’dur, boynuzları da bu şekilde bir eksendir.

Yani, axe, axis, ox aynı kapıya çıkar.

Çıkar mı? Gel bakalım.

Klasik etimoloji bu üç sözcüğün farklı köklerden geldiğini söyler:

Axis (eksen) < --> aks- “dönme mili”

Axe (balta) < --> agwesi- “kesici alet”

Ox (öküz) < --> uksen “sığır”

Peki ama fonetik olarak neredeyse aynı sesler değil mi? Ve hepsi de aynı sembolik alana işaret etmiyor mu?

Üç sözcük de şunu taşıyor:

Sert ünsüzler grubu (ks/kw/gz sesleri – keskinlik, sertlik)

Dikey yükselme sembolizmi (yukarı doğru, göğe doğru)

Dönme hareketi veya eksen (merkez, kutup, pivot)

Tesadüf mü?

Demiyorum ki bu sözcükler aynı etimolojik kökten geliyor.

Diyorum ki: Kutsal dilde (sembollerin dili) ses ve anlam rezonansa girer. Farklı kültürler, farklı dillerde, ama aynı arketipe işaret ederken, sesler doğal olarak benzer yapılara evrilir.

Şuracıkta kalkar, axis < -> aziz ilişkisini şakkadanak dökmeye kalkardım da, kıyamadım size.

Şu içinde debelendiğimiz ağ-bilinçte herşey birbiriyle bağlantılı, bu dil denilen nane ruhu bizi bu bağlantıların çokluğundan uzak tutuyor.

Yani?

Yanisi şu, diyorum ki varoluş doğası gereği sayısız olasılığın birliğinden ibaret (bu akla göre kaos sanılan) bir düzen. ‘Ben varım, işte bak’ diyerek rahatlamak isteyen için sabit gerçeğe ihtiyaç var, bu gibi bir gerçek için de sonsuz olasılığı bir arada tutmak mümkün değil, dil ile aktarmak da, tam tersi dil aklı köleleştiriyor. Dil bizim şu sabit merkezli ve sabit yönlü (sabit geometrideki) düzenimizi (mahkumiyetimizi) sağlıyor. Bu nedenle de, o çok tabakalı karmaşık varoluşu anlatmak için kutsal dil denilen sembollerin diline baş vuruluyor.

İlerleyelim.

Geldik mi Eksene?

Yeraltı – yer yüzü ve gök yüzü gibi üç alemi birleştiren, alemler arası irtibatı, ulaşımı sağlayan eksen.

Taşıyıcı alan yani.

Afedersin, bildiğin phallus, yani penis taşıyıcı mı?

Ee, tabii seni dölleyerek doğurganlaştırıyor, seni içinden bir sen, sonra bir sen daha, bir sen daha… derken seni senden çıkartır hale getiriyor.

Kurtuluş dediğin de ne ki? Seni senden kurtardı mı, iş bitti.

Geleneğin okullarında pek çok sembolik eksen bulunur, bunların çoğu şemsidir, yani güneşe dairdir. Kılıç, balta, sütun … Bunların bir bölümü işi daha da ileri götürür kendine bir çift kanat takar (Merkür’ün asası (kadüse) gibi) ya da kadim çift ağızlı balta labris gibi, iki aleme de etki eder ama ortadaki sap (eksen) tektir.

ree

Bak bak baaaakkk …

Hatay Müzesi’nde ne gördüm, bir ox (sığır), tepesinde bir axe (balta), hem de çift ağızlı.

Künefeyi yapmış da, üstüne de mutlaka dondurma konulacak demiş. Bunu da dese dese Hataylı der, kaç bin yıl önce üstelik.

Ne anlatıyor bu sembol?

Boğa (Ox): Tarımsal güç (çift sürme), kozmik güç (Mitra’nın boğası), yatay düzlem. Kastrasyon /öküz=ıslah.

Balta (Axe): Yersel olandan yükseliş, yeni eksen açma, dikey penetrasyon.

Sentez: Boğa = Yatay eksen (tarım, dünya düzlemi) + Balta = Dikey eksen (gök-yer bağlantısı)

Birlikte 十 haç sembolünü oluştururlar.

Tam axis mundi.

Ama balta bir labris, yani çift taraflı balta.

İki Aleme Açılan Portal gibi.

Çift ağızlı balta neden önemli?

Bir ağız: Gök alemine açılır (ruh, ilham, vahiy)

Diğer ağız: Yeraltı alemine açılır (madde, köken, atalar)

Sap: İkisini birleştiren eksen (nefs, bilinç)

Tıpkı Merkür’ün asası (Caduceus) gibi.

Merkezi asa = Axis mundi (Hint geleneğinde sushumna nadi) İki yılan = Ida + Pingala (dualite, zıtlıklar) Kanatlar = Ruhani uyanış (merkez açıldığında).

Gider de gider…

Pole ile Devam

Pole ile başladık, Aziz Paul bekliyor daha, devam edelim yola.

Pole, aynı zamanda kutup. Yani, dünyanın ortasından geçen eksenin (axis) en uç noktaları. Eski Fransızlar pole diyorlar, latinler polus. Kazık ve eksen ve kutup sözcüklerini duyunca, insanın aklına hemen demir kazık geliyor.

Diğer adıyla kutup yıldızı
Yani, polaris.

M. Eliade şöyle der “Her mikro evrende, merkez olarak kabul edilen kutsal bir yer vardır ve bu yer ‘Dünyanın Merkezi’ olarak algılanır. Üç kozmik bölge (Gök, Yeryüzü ve Yeraltı ‘Cehennem’) kavramını bilen kültürlerde, ‘merkez’ bu üç bölgenin kesişme noktasını oluşturur. Evrende üst üste üç büyük katman veya bölge vardır; bunlar merkezlerinden geçen bir eksenle ‘Axis mundi’ birbirlerine bağlıdır. Doğal olarak bu eksen bir açıklıktan, bir ‘delikten’ ibarettir ve tanrılar yeryüzüne, ölüler de yeraltına bu delikten inerler. Şamanlar da göğe ve yeraltına yaptıkları mistik yolculuklarda bu geçidi kullanırlar”.

Kozmik eksenin gelenekte kılıç, balta, asa, kazık, direk, ağaç, merdiven gibi imgelerle sembolize edildiğini görürüz.

Günümüzde halen, pek çok kültürde direğe çıkma, tırmanma, direğin veya bir altarın, bir sütunun, bir ağacın… çevresinde dönme gibi ritüeller sürdürülür ki, geleneğin sürmesinden başka bir şey değildir.

Peki ya Kutup Yıldızı? Tüm kadim uygarlıklar tarafından yön bulmada kullanılmış. (‘Tüm’ dememek lazım, epey bin yıl önce, Kutup Yıldızı yoktu veya orada değildi tabii). Orta Asya’da Türk Tatarlar, birçok başka halklar gibi gök kubbeyi bir çadır gibi tasarlamışlar. Gök’ün ortasında büyük çadırı bir orta direk gibi tutan Kutup Yıldızı parlarmış. Altaylılar Kutup Yıldızını bir direk olarak tasarlamışlar (Kutup Yıldızı deyince belirtmek gerekir, İslam inancına göre dünyanın en yüksek yeri Kâbe’dir, zira Gök’ün merkezinin karşısında bulunduğuna Kutup Yıldızı tanıklık eder). Moğol Kalmuk ve Buryatlar’a göre Kutup Yıldızı “Altın Direk”, Sibirya Tatarları ve Başkurtlara göre de “Demir Kazık”tır. Dünyanın Direği olan Kutup Yıldızı aynı zamanda atların bağlandığı bir direktir. Kutup Yıldızı’nı temsil eden bu direk, mikrokozmosta evin direğidir ve kutsaldır. Bu direğe bez parçaları bağlanır ve dibine sunular konur.

Şamanların “Totem Direği” bu direktir.
Hayat Ağaçları farklı mı?
Değil tabii, onlar da birer pole, phallis, direk, … yani eksen. Totem direğinin çevresinde dönen şamanın veya kendi ekseninde dönen dervişin veya Kabe’yi tavaf eden hacının veya altarın çevresinde turlar atan inisiyenin hareketine bizim dilde, desek desek “dönüş” deriz.

İngilizler whirl diyorlar. Nerden geliyor whirl?
Ön Hint Avrupa dil ailesindeki mastarımız -kwel, -kwel yine Ön Hint Avrupa’da kwolo (çevresinde dönen) oluyor. Ondan da günümüz İngilizcesinde tekerlek, çark, dönüş, devir… gibi anlamlara gelen wheel sözcüğü çıkıyor.
Unutmadan söylemem lazım ki, kwolo aynı zamanda phole’un da kökeni (işin ucu buradan ‘bel’e kadar gider).

Bir Mevlevi dervişi sol ayağını merkezledi mi(axis), sağ ayak dönmeye başlar (wheel), beden de olur sana mikro axis mundi.

Kabeyi tavaf eden hacının durumu farklı mı?

Totem direğinin çevresinde dönen şamanınki?

Altar çevresinde dönen inisiyenin hali nicedir ey kukumav kuşu?

Gördüğünüz gibi, nereye elini atsan, karşına bir eksen çıkar. Çünkü, insan hep bu cehennemden kurtulmak istemiştir ve kurtuluş için de kendine bir kaçış yolu, bir tünel, bir gizli geçit, bir asansör, bir ip, bir merdiven, bir taşıyıcı, bir yol gösterici aramıştır.

Aslına bakarsanız, bu eksenler soyuttur, semboliktir, tıpkı gerçek mabetler gibi. İnsan kendi zihninde oluşturur hürriyet yolunu. Ne varsa düşüncede, düşüncenin o saflaşmış, pırlantaya dönüşmüş halindedir.

İnsanda düşüncenin oluştuğu bilinmeyen geometrik noktaya, o soyut alana taşıyan, sembolik mekanların fiziki tasarımları kuşkusuz önemlidir ancak bu önem zihinsel bir algıyı ateşlemekten öte bir değer taşımaz. “Eksen ortadaki merkezden geçer” dendiğinde bilinir ki, orası neresiyse ortadır, ama bu, bizim dünyasal – maddesel boyuttaki mekansal algımızda bir orta veya merkez olmak zorunda değildir.

Şimdi, önemli bir laf ettik, aman güme gitmesin, “Zihinsel algıyı ateşlemek” dedik. Eksenin varlığı biraz da bu işe yarar. Aslına bakarsanız, mabedin kendisi tüm sembolleri ve ritüelleriyle birlikte bu işe yarar. Kurban ederek eski gerçekliği kırar, perişan eder, parçalar…yeniye doğru algıyı ateşler. Bu ateşlemenin ardından, inisiye olan kişi ile mabed arasında farklı bir ilişki düzeyi oluşur ve bu defa mekânsal/fiziki ax ve merkez ortadan kalkar, oradaki kişi hem merkez, hem eksen hem de merkezdeki eksen boyu seyran eden olur. Buradaki ‘süreç’ süreklilik içerdiğinden, devimin sonsuzdur ve sabit merkez yoktur, ancak anlık merkezlenme olacaksa olur ki bu da ayak yola alışana kadar, sonrası deh deh…!

Nasıl?

Dur daha bitmedi…

Eskiden insanların buğday öğüttükleri taş değirmen vardı. Bir koca yuvarlak taş aşağıda durur, üstünde bir başka yuvarlak taş da dönerdi. Bu iki taşı tam ortadan birleştiren de bir mil olurdu. Bu milin tam merkezden geçmesi, dönüşün ve işleyişin ahenkli olması için şarttı. İşte bu mile “kutup” denirdi.

Yani, pole, yani axis….

Yani, yukarıda dönen taş deveran halindedir, devri daime girmiş olanlar, yani ezilip un olacak olan tohumlar, o kutup çevresinden, onun çekimine kapılarak içeri iner.

Nasıl bir metafordur bu ya Rabii…?

Kutbun çekimi mi var?

Tabii, olmasa dağılır giderler zaten. Tıpkı dünyanın çekimi gibi. Değirmende de her bir tane eksenden içeri düşer. İki taşın arasında dönmeye başlar, döndükçe kırılır, sonra yine kırılır, yine kırılır… bu yolculuğun en sonunda tane zerrelere ayrılır, un olur, zerre zerre çıkar dışarı.

Sonra? Dışarı çıkış bir son mudur?

Son ne?

Peki, o değirmende kırılan tohum ne?

Kırılan sen değilsindir, kırılan bu dünyada sana öğretilmiş, giydirilmiş, kuşandırılmış gerçekliğin ta kendisidir; zihnine atılmış formattır o kırılanlar; katı gerçeklik kırıldıkça, gerçek hürriyetin kapıları açılır önüne… seni karşılayan yeni bir gerçekliğin örüntüsüdür… sonra biraz daha yükselirsin, başka bir gerçeklik oluşur, oradan geçersin bir daha, bir daha, en sonunda kendi gerçekliğine ulaşırsın ki o özüne ait olandır.

“Saf düşünce nedir, düşüncenin saflaşması mı olur?” diye soranlara, cevap olur mu?

Cevap diye bir şey yok, sorunun karşısında bir dakika saygı duruşu, sonra yola devam.

Paul ve Pole ve Kutup

Şimdi diyeceksiniz ki, “Aziz Paul’un pol ile bir ilişkisi yok, çok salladın.”

Fonetik: Paul / Pole (p-l sesleri benzer) var ama diğer yandan Paul = Hıristiyanlığın “direği” (sütun) dur.

Romalılardan gelme galiba Paul, latinler paulum diyorlar, İtalyanlar da paolo…

Tam (birebir) karşılığı “Küçük” demek.

Yani, şimdi koskoca St. Paul / Pavlus, “Küçük Aziz” mi olacak?
Bak Aziz çıktı yine ortaya.
Daha neler!
Nerede yaptılar bu yanlışı bilmem ama, Aziz Paul (ki Tarsusludur malum) “Küçük Aziz” olmaz.
O da bir eksendir kuşkusuz.
‘Küçük’ müş…!
Külahıma anlat onu …

Sahi külah dedim ke, o da “kül” den gelir … şaka şaka, bu kadar işkence yeter, git bir nefes al kendine gel.

Ah, dur dur gitme iki dakika, farsça külah=başlık, dervişin külahı da aslında bir axis mundidir.

Nihayetinde …

Ey muhterem okur, buraya kadar geldin, bil ki şu kadar boş lafın özü, “Eksen gerçektir, eksen yanılsamadır.”

Farklı seviyelerde ikisi de doğrudur.

Şimdi İbrahim gibi o baltayı al, çıktığın şu merdiveni (yazı ve dili) bir güzel parçala ki, yazı işe yarasın, içimiz ferahlasın.

5 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Hayatın GrameriHayatın Grameri Hayatın bir grameri, ve dil bilgisi sınırları var. Eğer hayatı yaşarken, kendi özgün cümlelerimizi kuramazsak, başkalarının metinlerinde, onların kurguladıkları karakterler olur, ve […]
  • Hayatın GrameriHayatın Grameri Hayatın bir grameri, ve dil bilgisi sınırları var. Eğer hayatı yaşarken, kendi özgün cümlelerimizi kuramazsak, başkalarının metinlerinde, onların kurguladıkları karakterler olur, ve […]
  • Güzeldik Biz KüçükkenGüzeldik Biz Küçükken “Hiç kullanılmamış bir çocuk kalbi vardı bende ve kötülük nedir bilmezdim seni tanımadan önce. O zamanlar yazamazdım böyle ama daha temizdim elbette…” Daha çok ve daha coşkuyla […]
  • BİR ŞARKI, BİR ADAM, BİR KADIN VE DÜNYABİR ŞARKI, BİR ADAM, BİR KADIN VE DÜNYA “Git, hasret kokan uzak şehirlere Kalbinin götürdüğü yere Közlenen duyguların ateşe dönünce Anlarsın ardında bıraktığını…” **** Hayatta tesadüf olmadığını anladığımdan beri her şey […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Aralık 2025
P S Ç P C C P
« Eki    
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031  

Arşivler