felsefe taşı

Bir Yapıtı Betimlemenin Dayanılmaz Ağırlığı

Bir Yapıtı Betimlemenin Dayanılmaz Ağırlığı
Mayıs 07
15:00 2014

Her şeyin sıkı sıkıya adına sarılma koşuluyla var olabildiği bir dünyada, ad ile adın imlediği arasındaki bağıntının yaşamsal önem taşıdığı çoğunlukla benimsenen bir kabullenmedir. Halbuki ad ve onun betimlediği şey, rastlantılara dayalı olan ve her an kopmaya hazır bir ilişkidir aslında. Özellikle sanat yapıtını adlandırma tasarımı, görünürde özgür ve yaratıcı bir etkinliğin uzantısı olmasına karşın, gerçekte metin dilinin salt sematik boyutuyla ifade edilmesidir. Tasarlanmış kelimeler önce göz aracılığıyla izleyici tarafından algılanır, sonrada düşüncelerimizi şekillendirir. Aslında kelimeleri anlamlı imgelere dönüştüren simyanın gizemi, metinler ile yapıtlar arasında olup biten anlamlı karşılaşmalarda saklıdır. Buna rağmen belleğimizde iz bırakan yapıtları hatırladığımızda aşağıdaki soruyu sormaktan kendimizi alıkoyamayız. Başlıklar ya da betimlemeler herhangi bir sanat yapıtı için ne düzeye kadar bağlayıcı bir nitelik taşır?.

İzleyici ile yapıt arasındaki sanatsal bağın belli ve ortaklaşa bir duygulanma sonucunda gerçekleştiğini biliyoruz. Yapıtın özgül atmosferi ile baş başa kalan çoğu izleyici düşsel bir yolculuğa da yelken açar. Sonu meçhul bu serüvende kimi zaman yapıtların adları onu şaşırtır, kimi zamanda ad ile yapıt arasındaki ilişkinin varlığı… Gözlemlediği sanat eseri için yapılan betimlemelerin karşılığını bulmakta güçlük çektiğinde ise kendi ile hesaplaşmaya başlar. İşte o zaman yapıtı kendine göre yeniden betimler. Düşün dünyasından kopup gelen bir adla yapıtı onurlandırır. Algıladığı ile ona sunulanlar arasında farklı ve sınanmamış bir durum söz konusu olduğundan, tercihini kendi hissettiklerinin yansımalarından kullanır. Ancak sanatçının kendi yapıtını adlandırması söz konusu olduğunda durum farklılaşır. Sanatçı, görünen bir gerçekliği ya da yaratıcı bir düşüncenin görsel yansımalarını kelime kodlamaları ile ifade ederek, yapıtını somut bir değer haline getirmeye çalışır. Figürle düşünebilir olmanın sınırlarını çoğunlukla ona bir ad vererek belirginleştirir. Günümüzde bir çok sanatçının yapıtlarına ad verme düşkünlüğü bir gereklilikten çok bir amaç veya bir manifesto gibi görülebilir. Bu, sanatçının kendi yapıtı hakkında bizi bilgilendirmesinin ve onu anlamlandırmak istemesinin bir sonucudur. İletişimin karmaşıklık sorunsalını yalnızca yapıtla değil, adlandırma ile de basite indirgemek ister. Sonuç olarak, adlandırmak, sanatçının düşüncelerini kendi öznel çerçevesinde betimlemesi ve yapıtı farklı bir kimlik altına taşıma çabalarının bir sonucudur.

İzlediğimiz birçok sergide, karıştırdığımız çoğu albüm sayfalarında sık sık fotoğrafların sağ alt köşesine konulmuş betimlemelerle karşılaşırız. Oysa fotoğraf sanatçıları yalnızca sembolleri fotoğraflamanın peşinde koşmazlar. Onlar gözlerinin önünde olup bitenleri de yorumlarlar. Yapıtlarda gizli anlamların peşinde koşanlar veya yan anlamları arayanlar hep başkalarıdır. Bu nedenle fotoğraflara yönelik yapılan tüm betimlemeler, bir fotoğrafa bakıp onda görebildiklerimizle yetinmeyi yeterli kılmaz. Görünenlerin ardını da görmek gerekir. Başlangıçta izleyici bir yapıtı yorumlarken sadece gördüklerini değil, aynı zamanda yapıtın adını da hesaba katmak zorunda kalır. Ancak bir süre sonra fotoğrafın ardındakileri biraz kurcalamaya başlayınca, estetik yetkinliği ve fotoğraf bilgisi devreye girince farklı yorumsal olasılıklar ardı arkasına sökün etmeye başlar. Adlandırma fotoğrafın dış dünyadaki karşılığının daha somut algılanması için yapılmışken, yapıtın görsel kimliğinin, betimlemenin önüne geçmesiyle de tüm anlamını kaybetmeye başlar. Unutmayalım ki, fotoğraflar sözcüklere bağlı kılındığı sürece her adlandırma uzun vadede gerçekleşecek bir yıkımın ilk aşamasıdır. Çünkü her betimlemenin yoruma bir müdahale hakkı vardır. İzleyen ile izlenen arasına bir sınır çizgisi koyunca, sanatsal üretimin iç mantığı da silinmeye yüz tutar, doğal olarak.

Yapıtın altına yazılan yazılar, bakan göz için daima bir reçete gibidir. Kurmaca yoluyla yeniden üretilen doğanın bir sembolü olan yapıta yeniden ad vererek onu izleyiciye bir kez daha kurgulatmak, yapıt ile doğa arasındaki bir özdeşleştirme yaratmak demektir. Bu nedenle yapıt ile izleyen arasındaki bağ hiçbir zaman sözcüklerin sığlığında anlamlandırılamaz. Çünkü her yapıtın anlamı kendi içinde gizlidir. Hepsi orada ve derinliklerindedir. Görüntüler, sözcükler aracılığı ile berraklıkları giderilerek, yozlaştırılırlar. Yorumlanma olanakları kısıtlanır. Varlığını kurgusal bir reçete gibi sunan bu yapıtlar, temsil ettikleri gerçekliğe sürekli yenik düşerler.

Cicero “En keskin duyumuz görme duyusudur” derken, belki de bir yapıt altında yapılan yorumların söz konusu yapıt için fazlasıyla silik ve cılız kalacağından endişe duymaktaydı. Çünkü fotoğraf her şeyden önce görme eylemine dayanan bir materyaldir. Zaten sanat eseri kendi kendini açıklayan, kendi kendine konuşan bir varlık değil midir?. Öte yandan niteliğiyle bir yapıtın bizi harekete geçirmesi, canlandırması gerekmez mi?.

3.676 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Zümrüd-ü Anka (Simurg), Ruhun Yücelmesi ve Yaşarken Yeniden DoğuşZümrüd-ü Anka (Simurg), Ruhun Yücelmesi ve Yaşarken Yeniden Doğuş "Her ne istiyorsan kendinde ara. Senin içinde bir can var, o canı ara Senin dağının içinde hazine var, o hazineyi ara Eğer yürüyen dervişi arıyorsan; Onu senden dışarıda değil Kendi […]
  • Karamanlılar Anadolu’nun Kaybolan Ortodoks TürkleriKaramanlılar Anadolu’nun Kaybolan Ortodoks Türkleri "Gerçi Rum isek de Rumca bilmez Türkçe söyleriz Ne Türkçe yazar okuruz ne de Rumca söyleriz Öyle bir mahludi hattı tarikatımız vardır Hurufumuz Yonanice Türkçe meram eyleriz." […]
  • Felsefeden KorkmakFelsefeden Korkmak Dünyadaki tüm dilleri inceleyin, hiçbirinde “Felsefe yapma lan!..” şeklinde bir cümleye rastlayamazsınız… Bu, ne yazık ki sadece Türkçeye has bir kalıp... Kişi lafı uzatırsa, […]
  • Varlığın Anlamını Yoklukta AramakVarlığın Anlamını Yoklukta Aramak Yin ile Yang, Varolşun felsefesinin ve dinamiğinin zıtlıklar üzerinden anlatımıdır kısaca. Zıtlıkların birbiriyle etkileşimi ve her şeyinoluşumuna olan katkısı, etkisidir Yin ile […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Ekim 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

Arşivler