Atlas’ın Yükü Çözülüyor mu?
Önemli soru, gelin bakalım.
Önce, kim bu Atlas?
Tanrılara başkaldırdığı için, göğü sonsuza kadar sırtında taşımakla cezalandırılmış bir titan Atlas.
Bize bizi anlatıyor biraz da.
İnsan, varoluşun yükünü (anlam, bilgi, çalışmak, düzen…vb.) taşımakla yükümlü.
Her çağ kendi yükünü yaratır, yeni mitosunu, yeni Atlas’ını doğurur mu?
Evet.
Geldik modern Dünya’ya, New York, Manhattan, 5. Cadde’de Rockefeller Center var.
Yani, bir zamanlar kapitalizmin devi, simgesi olan Rockefeller İmparatorluğu’nun, binalar kompleksinden oluşan merkezi.
Merkezin önünde dev bir bronz Atlas heykeli.
Atlas, sırtında simgesel gök kubbe, karşısındaki St Patrick kilisesine bakıyor.
Ne diyor?
“Kapitalizmin ilahı olarak, artık yük değişti, taşıyıcı da değişti. Üretimden, küresel ticaretten, kapitalden oluşan, varoluşun yeni yükünü ben taşıyorum.”
Diyordu ki… İş yine değişti.
Dedik ya, zaman ilerledikçe, mitos yön değiştiriyor.
Yapay Zeka şirketi OpenAI, yeni internet tarayıcısına “Atlas” adını verdi.
Bu kez gökyüzü değil, veri evreni taşınacak.
Yeni Atlas, dijital kubbeyi omuzluyor.
Burada çok ilginç bir tersine dönüş var.
Zamanında Mitosun işlevi insanla hakikat arasındaki boşluğu (anlamla) doldurmak, insanın o boşluğa (bilinmeyene) uyum sağlamasına yardım etmekti.
Şimdi yapay zekâ mitosu, boşluğu doldurmak yerine, boşluğu ortadan kaldırmaya niyetleniyor.
Yaaa… Acayip bir iddia değil mi?
Yani, o belirsizliği ortadan kaldırıp, yerine tamlık üretme derdinde.
Bu bilgiyle değil, kontrolle ilgili bir yönelim. Bilinmeyeni (kaosu) sistemleştirmek derdinde.
Bilgiyi bütünleştirilmiş, tek bir sistemsel düzeneğin içine toplama eğilimi gösteriyor. Hakikatin her bir versiyonunu, veriden oluşan tek bir ağda birleştirip, bütünleştirecek gibi arkadaş.
Görüyor musunuz, dijital çağda yük (içeriğindeki zaman gibi, anlam gibi), insanın ellerinden kayıyor. Artık taşıyıcı, bilinçli bir özne değil; ağın kendisi olacak sanırım.
Geleceğin Atlas’ı bir birey değil, bir ağ-bilinç: kolektif zekâ ile algoritmaların birbirine dolandığı, kimliksiz ama her yerde mevcut bir taşıyıcı mı oluyor?
Bu noktada şu soru karşımıza dikilir:
Artık gökkubbe dijital ise, “gök” neyin metaforu olacak? Çünkü yük, her zaman karşısında bir “üst yapı” yani yükün sahibi, yükleyicisi gerektiriyordu. Belki de yeni mitos, “üst” kavramını da ortadan kaldırarak, ağı “yatay bir gök”e dönüştürecek.
Atlas’ın kaslarının yerini algoritmik titreşimlerin aldığı bir döneme yöneldik.
Bu durumda “Tanrı öldü” diyen Nietzsche’ye karşılık,
“Atlas çözüldü” mü diyeceğiz?
Cevabı olmayan pek çok soru ile karşı karşıya kaldık, bu bilinmezlik değil mi bizi kaygı denizinde perişan eden?





