felsefe taşı

Yutardağ

Yutardağ
Eylül 13
04:49 2013

Yanardağın öfkesi dinmiyordu.

Yer sarsıntıları, yığma binaları yerinden oynatıyor, kimi zaman ise şiddetli bir deprem ayakta zor duran bu ilkel yapıları tamamen yıkıveriyordu. Öylece bırakıyorlardı o yapıları altında kalanların mezarı oluyordu eski evleri.

Tanrılara adanmış tapınaklar bile zaman zaman şiddetli sarsıntılarda kısmen hasar görüyordu.

Kutsal adam durmadan dua ediyor ama bir türlü neden kızdığı belli olmayan yanardağın hiddeti sona ermiyordu.
Tapınakta tanrılara adanan en güzel yiyecekler eski zamanlardan bu yana onları korumuştu. Ancak artık hiç bir adak üzerlerine günlerdir yağan külleri durdurmuyordu. Toplu yakarışlar artık ayinlerin vazgeçilmezi haline gelmişti.

Kutsal adam kendisine malum olanı inananları ile paylaştı.

Adakları kraterin ağzına götürüp sunmak sorunlarını çözüp dağı sakinleştirecekti. Ama olmadı. Aksine daha bir hiddetlenen dağ günlerini de geceye çeviriyordu.

Kimsenin aklına oradan kaçıp gitmek gelmedi. Umutları olan kutsal adamın ne diyeceğini beklediler sadece. O ise kafasında duyduğu seslerin yorumunu yapmaya çalışıyordu sadece. “O’na ancak istediğini verdiğinde sizi bağışlayacak!”. İyi ama ne istiyordu bu tanrılar?

Erzak, öteberi ile hiddeti sonlandırmak mümkün olmadı. Ona en güçlü besi hayvanını sunup kurtulmak makul bir seçenek gibi geliyordu. Denediler…

Bir kaç gün sonra ne sarsıntılardan ne de püsküren dumandan eser kalmadı. Sadece ince bir duman tütmeye devam ediyordu en tepedeki. Bu zaten alışık oldukları bir durumdu.

Böylece tanrıların nasıl memnun edileceğini kavradılar.

İzleyen yıllarda, belki de peşin adaklar ile olası tehlikelere karşı kendilerini güvende hissedeceklerdi.

Deneyimleyerek bu ritüelin tıkır tıkır işleyeceğine inandılar. Zamanla adaklar değişti. Kimi zaman başka bir değerli hayvanı sundular tanrıların dünyadaki gücünü temsil eden yüce dağa. Kimi zaman daha çok işe yarayan yeni yetme bir kız ya da oğlan çocuğunu. Birimizin kutsal bir amaçla yok olması, diğerlerinin yaşaması anlamına geliyorsa, bunun kabul edilebilirliği daha fazlaydı.

O bölgeyi terk edip, güvenli bir yere yerleşmeyi akıl etmek on binlerce yıllarına ve yok olup giden binlerce insanlarına mâl oldu. Bir kaç yüz yıl sonra ise geçmişlerini hatırlamıyorlardı bile. Ama her sene evlerini, hayvanlarını, dostlarını önüne katıp götüren sel felaketinin kim bilir hangi tanrının gazabı olduğunu düşünen bir kutsal adamları hep onlar adına en iyisini bulup çıkaracaktı nasıl olsa.

6.152 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Bir Tavşan DeliğiBir Tavşan Deliği Zaman geri mi gidiyordu, ilerliyor muydu belli değildi. Belki tam şu anın içindeydim. Bilemiyorum, gerçek anlamda bunu bilemiyorum. Uzun süredir oturduğum bu yataktan kalkıp ışığa bir […]
  • Duran Zaman…Duran Zaman… Her şey 1997 yılında başladı. Tüm gariplikler adeta taş ile çatlayan otomobil camı gibi yavaş yavaş ilerledi. Kimi yerde dallara ayrılarak. Yavaş ama camın köşesine gelene kadar durmayan […]
  • BabaBaba Baba; iskele babası, mafya babası, mahallenin babası, dert babası, telli baba, şambaba, baba adam vesselam… Babalığın atfedildiği acı ve tatlı, şiddet ve şefkat içeren daha nice […]
  • Süleyman Mabedini Yıkan Titus’un SonuSüleyman Mabedini Yıkan Titus’un Sonu Barış şehrini fethettikten sonra, Kral Titus, Süleyman Mabedinde Kutsalların Kutsalına girdi, perdeyi yırttı. ve Allah ile ilgili olarak ileri geri konuşmaya başladı. Müminlerin Allahını […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Ekim 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031  

Arşivler