felsefe taşı

Kırmızı – Şairler ve Şiirleri: Can Yücel

Kırmızı – Şairler ve Şiirleri: Can Yücel
Ocak 07
16:41 2015

Merhaba sevgili Felsefe Taşı okurları, Bir Kırmızı yazı dizimizde daha birlikteyiz. Yeni yılı karşıladığımız şu günlerde , sizleri zekayı, bilgiyi, mizahı ve argoyu yaşam biçimi yapmış, şiirlerine yansıtmış çok özel bir şairle buluşturacağız. Can Yücel’den söz ediyoruz… Şairimiz 21 Ağustos 1926 İstanbul doğumlu… Sevenleri ona Can Baba derdi. O da babasını çok sevdi. Babası Cumhuriyet döneminin başlarında tek partili dönemde Milli Eğitim Bakanlığı yapan, Köy Enstitülerinin mimarlarından Hasan Ali Yücel’dir. Hasan Ali Yücel aydınlanmacı bir liderdir.
Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici – hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ’mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Can Yücel Ankara Üniversitesi ve Cambridge’de Latince ve Yunanca eğitimi görür. Elçiliklerde çevirmen olarak çalışır. Londra’da BBC’nin Türkçe Yayınlar Bölümünde spiker olarak görev alır. Askerliğini Kore’de yapar. Yaşamını kazanmak için bir dönem turist rehberliği yapar. Ama bizim tanıdığımız, şiirler yazan , çeviriler yapan Can Yücel’dir.
İroni ve zekasıyla yaşamı hem dalgaya, hem de ciddiye alan bir şairdir.
Eleştirmen, şair Refik Durbaş şairi şöyle anlatır. “ Dalgasını geçer yaşamla. En çok da kendisiyle. Gündeminde her şey var. Politika da, servet de. Tarih de, güncel olan da. Özetle yaşamı kucaklayan her şey var. Evet, Can Baba’da, Can Baba’nın şiirinde yaşama ilişkin her şey vardır. Şiiri, anlam-yoğun bir eylem, içtenlik, çılgınlık olarak tanımlar. Argo ve mizah şiirinin yapı taşıdır.”
Can Yücel‘in bu şiir anlayışının en güzel örneklerinden biri “ Kibar Hırsızın Türküsü“ dür.
Kibar Hırsızın Türküsü..
Anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
Kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
Taksinize mülkünüze dairenize…
Heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
Belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi…
Gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
Vesairenize…
Şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben boşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık

12 Mart 1971 döneminde Che Guevara Günlüğü‘nü çevirdiği gerekçesiyle düşünce suçlusu oldu ve 15 yıl hapse mahkûm oldu. Adana cezaevine nakli ile ilgili yazdığı “ Bir Sen Eksiktin Ay Işığı “ şiiri şairin içinde bulunduğu atmosferi içtenlikle anlatan şiirlerinden biridir.

Bir Sen Eksiktin Ay Işığı
Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,
Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra
Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,
Başımızda perensip sahibi bir başçavus.
Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz…

Bi sen eksiktin ayışığı
Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!
1974’de çıkarılan genel afla dışarı çıktı Can Yücel. Dışarı çıkışının ardından hapiste yazdığı Bir Siyasinin Şiirleri adlı kitabını yayımladı. Bu kitabında Deniz Gezmiş için yazdığı Bizim Deniz – Mare Nostrum şiiri Aşk Olsun Sana Çocuk adıyla sanatçı Edip Akbayram tarafından yorumlanmıştır. Yine Sardunyaya Ağıt da Deniz Gezmiş için yazılmıştır. Sardunyaya Ağıt şiiri de Yeni Türkü ve Fazıl Sayın bestesiyle Serenat Bağcan tarafından yorumlanmıştır.
Bizim Deniz – Mare Nostrum
En uzun koşuysa elbet
Türkiye’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez luverin namlusundan fırlayarak …
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun…

Sardunyaya Ağıt
İkindiyin saat beşte
Baş gardiyan rıza başta
Karalar bastı koğuşa
İkindiyin saat beşte

Seyre durduk tantanayı
Tutuklayıp sardunyayı
Attılar dip kapalıya
İkindiyin saat beşte

Dirlik düzenlik kurtulur
Müdür koltuğa oturur
Çiçek demire vurulur
İkindiyin saat beşte

Yataklık etmiş ki zahar
Suçu tevatür ve esrar
Elbet bir kızıllığı var
İkindiyin saat beşte

Canların gözleri yaşta
Aklı idamlık yoldaşta
Yeşil ölümle dalaşta
Sabahleyin saat beşte
Can Yücel, Türk şiirinin, Türk yazınının Nasrettin Hocasıdır. İroni ve zekayı kullanır şiirlerinde, yaşamında. Gerçekten de zekanın şairi yaşamla oyun oynar. Doğan Hızlan şair için; “Yaşamı dalgaya, tiye almak bir kılıftır, kabuktur Can Yücel’de .Ciddiyeti daha iyi anlatmak için bir yöntemdir “ demektedir.
Şiirlerinde argo kullanmasının, iğneli anlatım kullanmasının nedenini şair espirili bir dille, İğneli şiirinde anlatmaktadır.
İğneli
Anam babama aşık olmuş,
Babam da anama.
Gezelim bu Çarşamba demiş babam.
Sür-dişli anam, öyle şık bir fistanı yok,
Ablasının nişanlığını istemiş ödünç,
Teyzem daha toplu, oturmamış üstüne entari,
Teyelle, iğneyle ayarlamışlar üstüne anamın.
Babam, kavilleri üzre, gelip Topkapı dışındaki evlerine
Anamı alıp, kaçbir tramvaylan aktarma,
Bebeğe götürmüş o Afrodit´i.
Bebek sırtlarına çıkmışlar.
Babam oturtmuş anamı çayıra,
Denizi göstermiş,
İyi şeylerden söz etmişler,
Derken öpecek olmuş anamı,
Anam çoktan razı.
Babam el atınca orasına burasına,
Fistandaki iğneler batmaz mı eline!
Ay! demiş bağırmış babam…
O gün, o çayırda, o an
Düştüğüm için ben anamın imgelemine,
Yaşamda da, şiirde de
Böyle iğneli konuşmaklığım..
Can Yücel sevdiği şiirleri Nazireler adı altında kendi üslubuyla yeniden kaleme almıştır. Metin Eloğlu ‘ nun Şişedeki şiirini yeniden şöyle kaleme almıştır :
Şişedeki
Şişede durduğu gibi
durmaz ki kafir,
tutar insana
insanları sevdirir.
Kimi de tutamağı tutar,
insanı insanlardan bezdirir..
İnternette Can Yücel’i aradığınızda en çok yazıyı ekşi sözlükte buluruz. Ekşi sözlük onun yaşamla nasıl dalga geçtiğini esprili, ama yaşama nasıl eleştirel baktığını ve ne kadar sevildiğini bizlere göstermektedir. Ekşi sözlükten bir alıntı yapalım şimdi de ;
“ Hapishanede kaldığı dönemlerde, ziyaret günlerinde kendisine getirilen üzümlerden koğuş arkadaşlarıyla beraber şarap yapıp bir güzel içerlermiş. Bunu hapisane yönetimine çaktırmadan uzun bir süre yapmışlar tüm koğuşça. Fakat sonunda durum anlaşılmış. Can Yücel üç gün, üç gece tazyikli su sıkılarak hücre hapsine mahkum edilmiş ve sonra ağzından çıkan ilk cümle şu olmuş : “ O kadar şarabın üstüne iyi geldi ” .
Değerli aydınımız Sunay Akın“ İstanbul boğazı için martı ne demekse Türk şiiri için Can Yücel odur. O denli çığlık çığlığadır , o denli liriktir,” demiştir.
Gerçekten de haykırmaktadır. Duygularını, eleştirilerini, mizahıyla argo söylemiyle dışa vurmaktadır. Bazen bu dışavurumu onun hakkında davalar açılmasına, yargılanmasına neden olmuştur. Meryem anaya saygısızlıktan, devlete, devlet adamlarına, hatta cumhurbaşkanına hakaretten davalar açılmıştır .
Şair Cemal Süreya onun şiirinin vurucu yanlarını şöyle anlatır: ” Argo ve küfür bir arınma işlemidir Can Yücel’de. Kötülüğe, kötü düzene karşı aşılanmak için kutsalı delik deşik eder. Tabi eski kutsalı ve yeni kutsal adına. Bu yüzden sürekli olarak tarihsel olaylarla bugünkü olayları iç içe işler. Şiirsel eylemini kurmak, sürdürmek için en elverişli yolu seçmiştir: parodi. Gerçekten de parodi toplumsal eylemle şiirsel eylemi birleştiren uygun bir yoldur. Tarihi, gazete güncelliğine getirir. ”

Çeviri, yeniden yaratmadır Can Yücel’de. Lorca, Shakespeare, Brecht gibi önemli yazarların oyunlarından çeviriler yapmıştır. Shakespeare çevirileri ( Hamlet, Fırtına ve Bir Yaz Gecesi Rüyası) aslına bağlı kalmayan, eserleri topluma aktarma amacıyla yaptığı çevirilerdir. Shakespeare’in ünlü ‘ to be or not to be ‘ sözünü ‘ bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin ‘ şeklinde Türkçeleştirmiştir. Şimdi de çeviri şiirlerinden bir örneği paylaşıyoruz sizlerle.

66. Sone
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’ e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

Can Yücel’in şiirleri birçok sanatçıya esin kaynağı olmuş şiirleri bestelenmiştir. Edip Akbayram, Yeni Türkü, Ahmet Kaya, Ezginin Günlüğü ve değerli sanatçımız Fazıl Say şairimizin şiirlerini yorumlamışlardır.

Şairimiz son yolculuğuna çıkmadan önce bir şiirle yanıtlar Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i. Ve bu son şiiri olur şairimizin.

Özrü Kabahatinden Özürlü

Ben kahraman değilim
Demirel beni affedecekmişse
Kolay gelsin! Benim endişem,
Ya beni affetmeden önce
Politikadan vazgeçip ölürse …
Ama onu affetmeye benim
sikletim yetmez ,
ne de cesedim.
12 Ağustos 1999 tarihinde sonsuzluğa uğurladık Can Yücel’i. Mekanım Datça Olsun isimli bir kitap yazması ve vasiyeti nedeniyle son mekanı Datça olmuştur aydınlanmacı şairimizin.
Ama ne acıdır ki şaire yaşarken tahammül edemeyen bağnaz düşünceli kişiler, Can Baba’yı son mekanında bile rahatsız etmişlerdir. Adına düzenlenen şenlik de güvenlik gerekçesiyle yasaklanmıştır. Şu anda İzmir’de yapılmaktadır.
Datça‘da Güler Yücel tarafından Can Evi kurulur. Can Evinde, Can Yücel’in çocukluğundan kalma kütüphanesi, el yazıları, çevirileri, mektupları, fotoğrafları, şiir kasetleri, video kasetleri, filmleri ve değişik sanatçılar tarafından yapılmış büst ve posterleri bulunmaktadır.
Evet Felsefe Taşı dostları.. Şairlere ve şiirlerine ayırdığımız Kırmızı yazı dizimizi Can Yücel‘in vasiyetnamesini içeren şiiriyle noktalıyoruz. Şiirsiz kalmamanız dileğiyle.

Vasiyet

“Beni kuzum Datça’ya gömün
Geçin Ankara’yı İstanbul’u!
Oralar ağzına kadar dolu
Alabildiğine de pahalı,
Örneğin Zincirlikuyu’da
Bir mezar 750 milyona
Burası nispeten ucuzluk
Ortada kalma tehlikesi de yok
Hayır dua da istemez,
Dediğim gibi beni Datça’ya gömün
Şu deniz gören mezarlığın orda,
Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama! ”

10.442 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Müdürüm…Müdürüm… Tek kullanımlık ayakkabı fırçası duydun mu? Ben de duymadım ama, adamın bıyıkları o haldeydi. Bak yemin ediyorum. Bir fırçala, tüm kıllar ayakkabıda. Anla işte. Sigara dumanıyla […]
  • Hocalık Denen Milli MesleğimizHocalık Denen Milli Mesleğimiz Bu konuyu ilkin ben de çok önemsememiştim. Sonra bir baktım ki, kimsenin yıllardır çözemediği “Bu ülkenin eğitim sistemi ne olacak?” sorusunun yanıtlarından biri elimizin altında. Üstelik […]
  • İdam Seyri Kaç Paraİdam Seyri Kaç Para "Nerede o eski günler azizim?" muhabbetine, "nerede o eski idam şenlikleri azizim?" diye devam edelim. Ahhhh, ah ... görecektiniz nasıl bir şenlik havasıydı o idam günleri İstanbul'un. […]
  • Dolma KalemDolma Kalem Dolma kalem manyaklığı diye bir şey olduğunu yeni öğrendim. Öğrenmek ne ki, hasta oldum hastaaa... Ciğerlerimi sirkeli sularla yıkadılar, tuz ruhuyla gargara alemine […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Nisan 2024
P S Ç P C C P
« Mar    
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  

Arşivler